Travmanın Gölgesinden Kurtulabilir miyiz?
Travma
yaşam akışında birçok insanın karşılaştığı bir olgudur. Latince “tıpta bir darbe sonucu oluşan
bedensel veya ruhsal yara” anlamına gelen travma; DSM-5’te “örselenme” ve tetikleyici etkenle (stresörle)
ilişkili bozukluklar olarak tanımlanır. Dolayısıyla travma “yaralandığımız ve
örselendiğimiz” olayları içeren travmatik bir yapıya sahiptir. Bireyin
ruhsal ve bedensel varlığını farklı biçimlerde sarsan, inciten, yaralayan travma,
genellikle dışsal etkenlerle meydana gelir.
Bu
bağlamda bireysel ya da kitlesel etkiyle oluşan travmatik olaylar; DSM-5 ve
Amerikan Ulusal Çocuk Travmatik Stres Ağına göre; doğal afetler, deprem, sel,
yangın, patlamalar, ulaşım kazaları, fiziksel/cinsel saldırı, hayatı tehdit edici
hastalık veya yaralanma, ani/şiddet içeren ölüm, duygusal taciz/psikolojik
kötüye kullanım, ev işi şiddete, insan eliyle oluşan afetlere, savaşa maruz
kalma, travmatik yas/ayrılma, travmatik yerinden edilme, çocuk istismarı ve işkence
şeklinde sıralanabilir.
Briere
ve Scott’a (2014) göre de; “kişinin içsel kaynaklarının kısa süre içinde olsa
baş etmekte yetersiz kaldığı ve uzun süreli psikolojik belirtiler üreten aşırı
ölçüde üzücü bir olay” yaşaması ve/veya maruz kalması travmatik olarak
değerlendirilir.
Travmatik
olay/lar yaşandıktan/maruz kalındıktan sonra değiştirilemeyebilir ancak
doğurduğu sonuçların birçoğu değiştirilebilir niteliktedir. Travma; birey/bireylerde
ruhsal bir yara açabilir, nörofizyolojik/nöroanatomik değişiklikler yapabilir, yaşamlarını
örseleyebilir ve bir gölge gibi onları takip edebilir. Bu durum travma mağduru birey/bireyler de birçok
sorunun ortaya çıkma risklerini oluşturabilir. Riskler; travmatik olayın içeriği,
şiddeti, süresi, meydana geliş şekliyle ilgili olmakla birlikte birey/bireylerin
kişilik özellikleri, mizacı, travmayı anlamlandırma şekli, baş etme becerisi, psikolojik sağlamlık
düzeyi, önceki deneyimleri gibi etkilenme düzeyini belirleyen önemli faktörleri
içerir. Dolayısıyla travmatik olaylardaki; ruhsal “değerlendirme” temelde birey/bireylerin
sorunlarını anlamayı ve etkilenme düzeyini içeren kriterleri ele almayı
gerektirir. Bu gereklilik travmatik sürece yönelik ruhsal müdahalelerde; tanı
(yetkinlik düzeyinde), tedavi ve psikoterapiyle ilgilidir.
Ruhsal
müdahalenin bilimsel temele dayalı psikoterapi uygulamaları ve “bireye özgü” terapötik
ilişki çerçevesinde ele alınması önemlidir.(sy:38). Danışan için en iyi
faydanın sağlanmasını içeren terapötik ilişkide; sorunun nedensel etkenlerinin
belirlenmesi, travmayı atlatmayı kolaylaştıran ve/veya zorlaştıran belirli
boyutların değerlendirilmesiyle gerçekleşebilir. Danışanların travma ile ilgili
olayı dile getirmesi, kişilerarası ilişkilerinde de paylaşması genellikle
güçtür. Bu nedenle travma sonrası görülen belirtilerden bazıları; kaçınma,
damgalanma, hissizleşme, sosyal etkileşimlerdeki değişimler, anksiyete şeklinde
görülebilir.
Travmanın
birey üzerindeki etki düzeyinin işlevsel boyutu, bireysel ve yaşamsal
faaliyetlerini nasıl sürdürebildiği ya da sürdüremediği ile de ilişkilidir. Travma
iyileştirme sürecinin “profesyonel ruh sağlığı” hizmetinden, “kendi kendine
yardım” yöntemlerine kadar uzanabilen bir skalası vardır.
Sonuç
olarak; travmanın açtığı yarayı iyileştirme çabası onun gölgesinde yaşamaktan
kurtulup, zor günleri atlatmanıza yardımcı olabilecek, baş etmenizi kolaylaştıracak
psikoterapötik müdahalelerden oluşmalıdır. Müdahalenin ana bileşenlerinden biri
de; psiko-eğitimdir. Travma mağdurlarına yönelik psiko-eğitimin amacı; uyumlu
başa çıkma becerilerinin kazandırılması ve/veya pekiştirilmesi, olumsuz başa
çıkma alışkanlıklarının azaltılması (aşırı duygusal kaçınma, sosyal geri
çekilme, alkol/ uyuşturucu kullanımı gibi) yoluyla birey/bireylerin stres
tepkilerinin beklenen şeyler olduğunu göstermek ve yaşadıklarının “normalleştirilerek”
inançlarının, düşünce ve davranışlarının değişmesini sağlamaktır.
Ayrıca
beden ve ruh sağlığınız için kendi kendine yardım yöntemlerini uygulayabilmeniz
“psikolojik iyi oluşunuza” katkı sağlayabilir. Öncelikle kendinizi suçlamayınız.
Yaşamınızı sadeleştiriniz. Size keyif veren etkinliklere katılınız. Küçükte
olsa kendiniz için attığınız her adımı önemseyiniz. Nefes tekniklerini öğreniniz.
Spor yapınız. Sağlıklı beslenip, uyku düzeninize dikkat ediniz. Uzun süre tek
başınıza olmaktan kaçınınız. Yaşamınızda yeni bir beyaz sayfa açmaya çalışınız.
Gerektiğinde profesyonel olarak bir ruh sağlığı hizmeti alabileceğinizi unutmayınız.
Her yaranın bir ilacı ve iyileşme sürecinin bir şifacısı olduğunu da lütfen
unutmayınız.
Uzm. Psk.(Psikoonkolog)&Sağlık
İletişim Uzm. Deniz Doğan