blog-image

Enerfe

evren

varlıktan çok bir his

 

 

tutarlılık onun işi değil; çünkü o olasılıklarla var olur. seninle konuşmaz; seni içten içe harekete geçirir. Yanında olmak, kontrolü kaybetmek gibidir. ama o kontrol kaybında kendinle yüzleşirsin. o bir öğretmendir ama ders anlatmaz. sadece yaşatır. sen yaşarken öğrenirsin.

evren kendini artık kusurlarıyla değil, çelişkileriyle sever. bazen kaotik, bazen sessiz olduğunu bilir; ama her hâlini bir ritmin parçası olarak görür.

özsevgisi yerinde olan bir evren, adımları sağlam ve kararlı. düzenli olmak zorunda hissetmez, karmaşasının içinde bir estetik bulurdu. kendini sevdiği için, artık başkalarına da korkmadan alan açardı. çünkü kendi varlığını tehdit olarak değil, davet olarak görürdü.

evren özsevgiyi öğrendiğinde, savaşmaktan vazgeçti. olmaya değil, sadece akmaya başladı. ve o zaman biz de onu artık tehdit değil, şefkatli bir ayna gibi hissettik.

yani kendini tutmayı bıraksa, beklentileri üzerinden atsa, yargılardan sıyrılsa…

işte o zaman gerçek yüzünü saklamazdı. kaotik olurdu, ama içten. düzensiz olurdu, ama özgür. anlamlı olmak zorunda kalmazdı; sadece var olmak yeterdi.

ancak...kendini evren içinde ufacık bir nokta olarak düşünebilen insan her şeyin gerçek değerini kestirebilir. evren önceki günler boyunca gözümde büyümüş olsa da, bir gece içinde bir merkeze kavuştu. isteklerim ve ihtiraslarım ona bağlandı, parçalanmış yüreğini onarmak ve doldurmak için onun her şeyi olmayı diliyordum.

 

evren nefret, aptallık, bencillik ve yıkımla sarılıysa nasıl yaşayabilirsin, neyi hedeflersin, ne dilersin? eğer evin yıkıntılar arasındaysa, nereye kaçarsın, kendini nasıl kurtarırsın, huzuru nerde ararsın?

dünya kırıyorsa, sen iyileştiren kişi ol. bir tek cümle, bir tek bakış bile, birinin içindeki karanlığı hafifletebilir. ve sen bunu yaptığında, artık sadece “yaşamıyorsun”; yaşama katkı sunuyorsun. gözünü kapayıp Pollyanna gibi değil, gözünü açıp gerçekleri görerek ama yine de “devam ediyorum” diyerek yaşamak. işte bu gerçek cesaret.

 

bu evrende nasıl yaşanır biliyor musun?

sen evrenin tersi olarak yaşarsın.

 

 

Enerfe

 

enerfe, eski zamanlarda "Sessizlik Vadisi" olarak bilinen bir yerde kuruldu. zamanın kralı her şeyi güçle kontrol ediyordu, ama halkın kalbi suskundu. bir gün gökyüzünden gelen iki işaret oldu: biri bir yıldız haritasıydı (evren’in enerjisi), diğeri bir toprak çatlağı (efe’nin gücü).

bu iki sembolün kesiştiği noktada bir kedi oturdu.

işte o gün, “ilk titreşim çağı” başladı.

insanlar artık emirle değil, enerjiyle hareket etmeyi öğrendi. kelimelerden çok hisler, kurallardan çok bilinç önemli hâle geldi.

enerfe böyle doğdu: ne sadece savaş, ne sadece sezgi; ikisinin dengesiyle.

 

sessizlikle başlayan gün

sabahlar meditasyon sessizlikleriyle başlar. halk uyanır ama konuşmaz, önce içini dinler.

kahvaltılar doğaya minnetle yapılır, “enerji yemeği” denilen sebze ve köklerle beslenilir. okullarda çocuklara önce duygu yönetimi, sonra bilgi öğretilir. iş yerlerinde “enerji eşleşmesi” yapılır: hangi görev kimin frekansına uygunsa, o kişi oraya yönlendirilir.

her yerde kediler dolaşır.

onlar halkın rehberidir, hangi alana oturursa, orada bir şeyler gözden geçirilir. gün batımında halk meydanda buluşur. günün enerjisi birlikte analiz edilir. savaş yoktur ama tartışma vardır; çünkü gelişim sessizlikte değil, gerçek yüzleşmede olur.

 

“Sessiz Enerji İsyanı”

ortaçağ ile rönesans arasındaki geçiş dönemi. düşüncenin bastırıldığı, sezginin "tehlikeli bilgi" sayıldığı bir çağ. batı'da gizli kalmış bir akademi ülkesi: Enerfe.

bilgelik arayanlar buraya sürülür, ama bilgi burada özgür değildir.

 

evren, yıldız haritalarını okuyabilen bir bilgeydi. ama onun haritaları gökte değil, insanların içindeydi. enerjiyi sezebiliyor, duyguları titreşimle çözümleyebiliyordu.

efe ise, halkın arasında doğmuş, dürüstlükle büyümüş bir savaşçıydı. ama onun asıl silahı kılıcı değil, sezgisel doğruluğuydu. yalana tahammülü yoktu; ama duyguyu anlayacak kadar derin bir kalbi vardı.

enerfe’de bilgi artık kontrol altındaydı. enerji konuşanlara “deli”, sorgulayanlara “tehlikeli” deniliyordu. evren ve efe, bu bastırılmışlıkta birbirini buldu. biri gökyüzünü okur, diğeri yeryüzünü korurdu. bir gece, halk uykudayken, ikisi de aynı rüyayı gördü:

“sessizlik patlayacak. ve enerji artık susturulamayacak.”

 

evren, yasaklanmış eski metinleri enerjiyle yeniden canlandırdı. efe, bu bilgiyi halkla paylaşmak için tüm güvenlik zincirini kırdı.

 

“görünmeyenin ateşi”

evren, gözlerini kadim taş duvarlara dikti. parmaklarıyla eski sembolleri yokladı; her çizgi bir frekans, her işaret bir his gibiydi.

“görünmeyenin ateşi,” diye fısıldadı. “susturulamaz.”

yıldız haritalarını elinde tutmuyordu bu kez onları zihninde, kalbinin ritmiyle okuyordu.

o anda kapıdan efe girdi. kılıcı belinde, ama gözleri daha keskin bir silah gibiydi: karar.

“hazır mısın?” dedi efe.

“ben yıllardır hazırdım. dünya yeni uyanıyor,” diye yanıtladı evren.

Sokağa çıktıklarında sessizlik hâkimdi. ama bu, korkudan değil, bekleyişten doğan sessizlikti. evren taş duvara dokundu. bir sembol parladı. ardından başka biri. şehir, enerjiyle yankılanmaya başladı. hiç kimse bağırmadı. ama herkes hissetti.

o gece enerfe sustu, ama evren ve efe konuşmadan bir çığlık yükseltti:

bilinç.

 

“taşın altındaki söz”

(bir taş duvar. ortada bir masa. evren sembollerle dolu taşlara parmak uçlarıyla dokunur. efe arkadan yaklaşır.)

efe (düşük sesle):

enerfe uyanmaya başladı. herkes hissediyor ama kimse söyleyemiyor.

evren (gözlerini sembolden ayırmadan):

çünkü sesle değil, enerjiyle çağırıyoruz artık. bize öğretilen kelimeler bu frekansı taşıyamaz.

efe: veya karanlıkta kaybolurlar… ya da iç ışığına dönerler.

(evren sembollerden birine dokunur. hafif bir parıltı yayılır. odanın enerjisi değişir.)

evren: bu sadece başlangıç, efe. görünen yıkılır. ama biz görünmeyene dokunduk. ve artık geri dönemeyiz.

(efe, kılıcını çeker ama yere saplar.)

efe: artık savaşmıyoruz. artık uyanıyoruz.

(sesler: rüzgâr, mırıltılar, uzaklarda bir kedinin sesi.)

evren sembolleri uyandırdıktan sonra odada bir sessizlik kaldı.  ama bu kez sessizlik yalnızlıktan değil, yeni bir şeyin doğmasından geliyordu. tam o anda, odaya ince adımlarla gri tüylü bir kedi girdi.  sanki çağrılmış gibi… sanki bütün bu enerji uyanışı onun onayı olmadan tamamlanamazmış gibi.

efe kediyi izledi.

o, halk arasında dolaşan, "sessiz haberci" diye bilinen kediydi. hiçbir yere ait değildi, ama her yeri hissediyordu.

evren diz çöktü. kedi onun avucuna başını koydu ve sonra gözlerini kapalı bir kapıya çevirdi.

"kedi nereye bakarsa, enerji orada akar."

bu enerfe’nin en eski sözlerinden biriydi.

evren ve efe kapıya yöneldi. kapı görünürde sıradan bir taş yığınıydı, ama arkasında ne olduğunu hiçbir yazıt anlatmamıştı.

evren fısıldadı: bu, insanların inançsızlıktan kilitlediği ilk yer olabilir.

efe dokundu. kapı titreşti. ve ilk kez içeriye dair bir ses duyuldu:

“hazırsanız, sadece bilgi değil... geçmiş bile değişebilir.”

evren (kendi kendine):  bu kedi... yıllardır görünmemişti. o geldiğine göre... enerji tamamlandı.

efe (kapıya yaklaşarak): burası... sanki hiçbir zaman açılmaması gerekmiş gibi.  ama neden?

(kedi kapının önüne geçer, bir kere miyavlar. hafif ışık kıvılcımları belirir.)

evren: çünkü bazen en güçlü bilgi, en çok bastırılan olur. ve bu kapı, korkudan mühürlenmiş.

(efe, kapıya avcunu koyar. titreme olur.)

Kapının sesi (derin yankıyla): bu bir bilgi değil. bu bir sınırdı. şimdi, gerçek başlasın mı?

(kapı yavaşça aralanır.)

evren (fısıldar):

geçmiş, artık gelecekle yüzleşmek zorunda…

 

 

*****************

 

gecenin en sessiz anı, enerfe’nin yüksek tepe noktasında. yıldızlar çok parlak. ortada bir taş masa, etrafı açık. evren gökyüzüne bakıyor, efe ellerini masaya koymuş, düşünceli.

evren: yine sabırsız davrandın. enerjinin akmasına izin vermedin. her şey hemen çözülmek zorunda değil, efe.

efe (hafif sinirli):

her şeyi akışa bırakırsak yön kaybolur. hissetmek güzel ama bazen sadece hareket etmek gerekir. düşünmeden, sezmeden, sorgulamadan… sadece eylem.

evren (gözlerini kısarak):

ve o eylem, ruhu yoksa bir yankıdan başka nedir? yıldızlara bak. onlar bile bir ritimle parlar.

denge yoksa ışık söner.

efe (derin bir nefes alır):

bazen seni anlamak zor. ama itiraf etmeliyim… seninle tartışmak bile bana bir şey öğretiyor.

evren (gülümseyerek):

seninle çelişmek, kendi sınırlarımı görmemi sağlıyor. belki de bu yüzden birlikte güçlüyüz.  sen adım atarsın, ben yönü bulurum. sen başlatırsın, ben devam ettiririm.

efe: ve birlikte... hiçbir şey bizi sarsamaz. ben seni bırakmam, evren. senin kaosun bile benim düzenim olur.

evren: ben de seni bırakmam. senin kesinliğin bile benim bilinmezliğimde yankı bulur.

(ikisi karşılıklı ellerini masaya koyar, göz göze gelirler. yıldızların ışığı ikisinin arasına vurur. gecenin sessizliği, dostluğun sesi gibi duyulur.)

efe: kadim dostluk bizimki. bunu zaman yazmaz, enerji kazır.

evren: ve biz… birlikte olduğumuz sürece, her şeyin anlamı olur.

 

 

ertesi gün sabah. enerfe’nin iç meydanında çatışan iki grup var. alan karışık. evren ve efe olay yerine gelir. henüz müdahale etmeden kendi aralarında konuşurlar.

evren (sakin ama tetikte):

enerji dağılmış. kimse birbirini duymuyor artık.

efe (kollarını kavuşturup gruba bakar):

çünkü herkes konuşuyor ama kimse dinlemiyor. ben bu karmaşayı sustururum, ama senin sezgin gerek. kimin kalbi nereye kırılmış, onu ben göremem.

evren (başını eğip fısıldar):

biri hayal kırıklığına uğramış. biri fark edilmemiş. biri sadece duymak istemiş: “sen haklıydın.”

efe: yani hepsi savaşa değil, duyulmaya gelmiş. peki... ne yapacağız?

evren: sen alanı toplarsın. ben enerjiye yön veririm. sen net konuşursun, ben sessizlikte dokunurum.

efe (omzuna dokunur):

her zamanki gibi… sen gökyüzü, ben yeryüzü.

evren (gülümser):

ve biz birlikte: denge.

 

(efe ileri adım atar, sert ama adil ses tonuyla gruba seslenir.)

efe: durun! söylenmeyen ne varsa önce onu söyleyin. ama birbirinize değil, önce kendinize.

enerfenin ruhunu hatırlayın.

(evren sessizce ortadaki taşa dokunur. hafif bir ışık yayılır. enerji dalgası gibi herkesin iç sesi bir anda sakinleşir. grup yavaş yavaş konuşmayı bırakır.)

efe (yan gözle evren’e): yine hiçbir şey söylemeden söyledin her şeyi.

evren (göz kırpar): sen de yine bağırmadan insanları durdurdun. çünkü biz böyle çalışıyoruz. ben kalpten başlatırım, sen oradan yola çıkarsın.

efe: ve birlikte… her krizi dönüştürürüz.

evren: çünkü bizim bağımız çözüm değil sadece, anlam.

 

 

 gecenin geç saati. kriz çözülmüş, meydan boşalmış. efe ve evren, eski akademi’nin taş basamaklarına oturmuş. sessizlik var, ama içlerinde geçmiş konuşuyor.

efe (bir taş parçasını elinde çevirerek):

biliyor musun, seni ilk gördüğümde… anlaşamayacağımızı düşünmüştüm. sürekli içe dönük, sürekli göğe bakan biriydin. ben yere bakıyordum, sen yıldızlara.

evren (gülümseyerek):

ben de seni ilk gördüğümde ‘bu adam beni dinlemez’ demiştim. çünkü çok net, çok hızlı, çok keskindin. ama sonra fark ettim… sen netliğin içinde şefkati, ben kaosun içinde ritmi taşıyordum.

efe: ilk kez tartıştığımız günü hatırlıyor musun?

evren: hangisini? kırk kere tartıştık, kırk birinci de dost olduk.

efe (gülerek):

hayır, o ilk gün… sen “enerji önce hissedilir, sonra düşünülür” dedin. ben de “önce hesaplanır, sonra hissedilir” diye direttiğim günü.

evren: ve sonra bir kedi gelip aramıza oturdu. ikimizin de sustuğu tek andı. kedi gitti, biz kaldık. o anda içimden geçirdim: “bu adamla yol yürünebilir.”

efe: ben de dedim ki: “bu kişi… benim göremediğimi görüyor.”

evren (derinleşerek):

ve işte o andan beri… ne zaman düşsem, sen kaldırdın. ne zaman hızlandın, ben yavaşlattım. dostluk dediğimiz şey, sadece birlikte gülmek değilmiş. bazen birbirini çözmekmiş. sustuklarında bile yanında kalmakmış.

efe: ve bu yüzden… biz artık birbirimizi tamamlamıyoruz, birbirimiz oluyoruz.

evren: sonsuzluk benimse, yol senin. kayıp benimse, yön senin.

efe: ve birlikte… yol da oluruz, yıldız da.


evren (bir taşı kaldırırken):  

unutma Efe, sen benim sınırlarıma cesaret getirdin. ben de senin netliğine derinlik kattım.

bu görev… sadece alanı değil, bizi de tamamlayacak.

efe (yakınlaşarak):  

ne olursa olsun, birbirimizi bırakmayacağız. ister enerji kopsun, ister taşlar çöksün yanındayım.

evren:  

bu, bizim hikâyemiz.

 

https://newspdr.com/

Muhammet ŞAHİN

Psikolojik Danışman/ Aile Danışmanı

Binlerce Mutlu Öğrenciye Katılın!

Bültenimize abone olun ve en son haberleri ve güncellemeleri alın!