
Mâna mı? Madde mi?
Hatırlıyorum da hayatla veya insan ile kurduğumuz ilişkilerin bir temeli vardı. Mesela yaşam ile kurulan bu temel, yeni hayallere ve yolculuklara gebeyken, insan ile atılan bu temelin bağı ya yeni sonuçların ve arzuların istikrarı ya da yeni bir sonuçsuzluktan bir diğer yeni insanlara açılan kapı gibi. Kendimce kurduğum bunca ilişkinin mülahazasını yaptığımda bu ilişkileri iki ana başlıkta ya da konuda ele almam gerektiğini düşünüyorum. Çünkü biri yaşamda ki içeriği, bir diğeri ise yaşamın içinde olanın iç rengini ifade ediyor. Bunlar ne peki? Madde ve Mâna. Bugün bu iki kritik başlığı yalnız ben değil benden kuşaklar önce yaşamış olan onlarca insanın bile yaptığına inanıyorum. Çünkü yaşamda ki o neyi arayışımız ve oyalandığımız her ne ise ilişkimizde ki karşılıklılık esası veya tek taraflı arzuyu veriyor. Maddenin kendi içinde ki konusu onunla ilişkiye girene kendini teslim etmesi ile başlıyor. İnsan da biraz bu kontrolcü ve otoriter tarafın kendisinde bıraktığı galibiyet veya hâkimiyet arzusu ile ya yeni bir maddeye ya da yeni yeni arayışlara giriyor. İnsanın uzun süreli bu madde ile olan ilişki serüveni aslında onun dış dünyada ki işleyişten uzak kendi içine dönük ve tekerrür eden bir yapının oluşmasına da zemin hazırlıyor. Bu yolculuk serüveni kaç yaşında ya da nasıl başlar bilinmez ama bir ihtiyaçtan veya eksiklikten başladığı kesin. Hikâyenin böylesine uzun olduğu yazgıda maddenin, mâna da yani insanda galip gelmesi potansiyeli olan bu varlığın sürekli olarak bir nesneye veya başkalarına bağlı olması ile de son bulabilir. Madde konusunun işleyişinde ki içerik ise iyi insanlar ve kötü insanlar başlığı ile de ikiye ayrılabilir. Bunlardan ilki kötü insanların konusu olsun bunlar tüfek, bomba, zehir, işkence malzemeleri vb. nesneleri inşa ederek insanlığın işletişinde ki yıkıcı senaryoları oluşturdular. Bir diğeri ise iyi insanların konusu olsun bunlar ise hastaneler, çocuk esirgeme kurumları, huzurevleri, parklar vb. örnek verdiğim nesneler hayatın içinden olanlar ve bunlar ile bizi ilişkiye sürükleyenler için zihnimizde bir parantez açsak iyi veya kötü demez miydik? Bir diğer başlığımız ise mâna bu kelime bizi dış dünyadan sıyırıp, kendi içimizde ki iç serüvene hızlıca götürüyor. Herkesin bu hayatta inandığı değerler, ritüeller, kültür, düşünce vb. olan bir çok şey vardır. İnandığımız her ne olursa olsun ya yaşam boyu bizi takip eder ya da her yeni yaş alışımızda bizi terk edip ya yeni konulara ya da içsel bir boşluğa sürükler. Yıllardır aradığım ama cevabını henüz daha net olarak bilemediğim bir soru var. Mânayı içimde mi yoksa dışımda mı bulacağım eğer içimde bulacaksam ne zaman, nerede, nasıl ve neden o zaman, orada ve o şekilde bulacağım sorusu? Eğer onu dışarda bulacaksam yıllardır madde ve insanlar ile girdiğim ilişkinin bende ki iyi hatıraları veya duyguları artarak neden devam etmedi? Neden her geçen gün dış dünyada ki arayıştan sıyrılarak iç dünyama, odama, evime, sandalyeme olan bağlılığımda bir artış yaşama gereksinimi duyuyorum. Bütün bu sorular insanın ne olduğu ile alakalıda zihnimde ayrı bir parantez açıyor. Bu sorunun cevabı ise yıllar önce farsça bilen birinden gelmişti. İnsan ‘’Yek Katre-i Hünest ve Sad Hezerân Endişe’’ yani Türkçe anlamı ‘’İnsan birkaç damla kan ve binbir endişedir.’’ İnsanın birkaç damla kan olması onun biyolojik bir tarafı olduğunu işaret ediyor. İnsanın endişeyi yaşaması psikolojik yönünü, endişenin insana dışardan gelmesi sosyolojik tarafını gösteriyor. İnsan ne tamamen biyoloji ne de tamamen sosyoloji ama ortada bir yerlerde yani psikoloji diğerlerine göre daha ağır basıyor. Öyleyse psikoloji nedir? Bu sorunun cevabı ise yine kişinin iç dünyasına yapılan vurgu. Bunu bir örnek ile açıklayacak olursak insanı bir altın gibi düşünelim ve bu altını da oluşturan parçacıklar olduğunu öyleyse soru şu; Altın mı daha değerlidir? Yoksa altını oluşturan parçacıklar mı? Eğer o alt parçacıklar olmasaydı tüm bir altından bahsedebilir miydik? Hayır bahsedemezdik. Öyleyse insanın da tanımında iç dünyasında bir gerçekliği kabul etmeliyiz. Bu gerçeklik duygu ve düşünceler. Bunlar insan olabilme galibiyetinin mihenk taşları ama bunları hayra yormak ise bize verilen bu iki cevherin zekatı. Sanırım insan içinde büyüttüğü iyiliği bir madde aracılığı ile başkalarının ve yaşamın daha ileriye ve iyiye gitmesi için kullanırsa bu bizi hem daha iyi bir insan yapar hem de önemli olan şeyin madde olmadığını bunun bir araç olduğu gerçeğini unutturmaz.

Mehmet Yusuf Turan
Bir adada dünyaya gelen, anne ve babası çiçekçi, iki kız kardeş sahibi kaotik ve problemli durumların ustası, bilim ve kitap meraklısı insanlardan bir insan.