KENDİNİ DOĞRU DEĞERLENDİR
İnsan ilişkilerinde iletişim oldukça önemlidir. Her insan iletişim kurarken kendinden, sahip olduğu özelliklerden,becerilerden bahsetmek ister. Çünkü bunun temelinde beğenilmek, onaylanmak ve takdir edilmek arzusu yatar. Bazen karşı taraftan bir beklenti olmadan kendindeki özellikleri durmadan karşı tarafa aktarmılak istendiğinde durum biraz sıkıcı olabilir. Her insanın içinde bir alarm mekanizması vardır. Alarm mekanizması devreye girdiğinde durum biraz daha karmaşık olabilir. İstemedğimiz ya da hoşumuza gitmeyen durumlarda kendimizi gergin hissedebiliriz, karşı tarafa nasıl davranacağımızı bilemeyebiliriz ve bu da bizi stres durumuna geçirebilir. Bu duygusal değişim süreci içinde de vücudumuzda da bir takım değişiklikler gerçekleşir. Sempatik sinir sistemimiz yaşanılan duygusal değişim süreçleriyle etkileşim halindedir. Böylece vücudumuz biyolojik ve psikolojik tepkiler verir. Bu tepkiler vücudumuzun tehlikeye karşı verdiği ilkel tepkilerdir. Ya bulunduğumuz duruma karşı savaşırız ya da o durumdan uzaklaşırız. Sonuç olarak epolanan hatıralarımız ile duygusal girdiler işlenerek karar verilir. Genelde çok çabuk öfkelenen insanların çoğu kişilik olarak sinirlidir diye genel bir yargı vardır. Ancak bu kişiler yoğun stres yaşayan kişiler de olabilirler. Ve de günümüzde hoşgörünün en büyük katili de yaşanan öfke halidir. Malesef ki öfke halinde ahlaki değerlerimizi mantık çerçevesi içinde tutamıyoruz. Bu yüzden de karşı tarafı doğru anlayamadan yargı sistemimiz devreye giriyor. Hoşgörü aslında insanların daha mutlu ve huzurlu olmalarını sağlar. Otokontrolü yüksek bireylerin daha hoşgörülü olduğunu günlük hayatımızda da gözlemleyebiliriz. Stefan Zweig’in Satranç kitabından bir kesit ile örenk vermek istiyorum. “ Çok centilmen bir satranç ustası, maç esnasında dokuz saattir hamle yapmayan rakibine, (içerleyerek) “Ne zaman oynayacaksınız?” diye sorduğunda, “Sıra sizde değil mi?” cevabını almıştı. Şimdiki insan ilişkileri de böyledir: iletişim eksikliği, anlamsız öfkeler hoşgörüsüz bireyler olmaya iter. İletişim eksikliğinin en büyük engellerinden birisi olan benmerkezcilik...Dünyanın merkezinde bir tek kendisi vardır, geri kalan tüm insanlar tüm olaylar onun için şekillenir. Büyük bir empati yoksunluğu... Bu kişiler kendi düşüncelerini her zaman doğru kabul eder ve herkesinde kendi gibi düşündüğünü farzederler böylece sağlıklı iletişim kuramazlar. Sonuç olarak da insanlara karşı iletişim kurmadan önyargı geliştirmeleri de muhtameldir. Çoğu kimse karşıdaki insana hiçbir fırsat tanımadan kendi yaşadığı deneyimler ile onlar hakkında tespitlerde bulunuyor. Kimse düşünmüyor ki, belki o kişi ilk tanıdığı birine kendini ifade etmede güçlük çekiyor, utangaç bir insan veya o günkü ruh hali pek iyi değil... Basit ve çoğu olası ihtimalleri gözden geçirmeden bir kişiyi değerlendirdiğin an iletişim başlamadan sonlanıyor.
ÖZSAYGININ DÖNGÜSÜ
Bazı insanlarda özsaygı, kendini değerlendirme ve sevgi güdüleri diğer insanlardan daha fazladır.Özsaygı, hem kendimizi özgün bir birey olarak değerli hem de karşılaştığımız sorunlar ile başaçıkabilecek kadar yeterli hissetmemizi sağlar. Bu değerlilik ve yeterlilik duygusu özsaygının temelidir. Bu duygulardan bir tanesini dahi yeteri kadar hissedemezsek yaşamdan aldığımız doyum azalır. Özgüven ile özsaygı birbirine çok karıştırılan kavramlardır. Özgüven kendimize olan güvenimiz, özsaygı ise benliğimize duyduğumuz saygımızdır. Hayatımız boyunca mutsuzluk, başarısızlık ve eleştiriler ile karşı karşıya geliriz. İşte özsaygı bunlar ile başedebilmemizi sağlar. Çünkü ne kadar iyi olursak olalım her zaman bizleri aşağıya çekmek isteyen insanlar olacaktır.Bazı insanlar vardır ki hayatta herşeyi bildiğini düşünür , tüm doğru cevapların kendi hazinesinde olduğunu sanar içten içe bilmediği şeyler hakkındada mutlaka doğru bir varsayım yapabilen kişilerdir. Ne demiş Darwin , “Cehalet, bilgiden ziyade, özgüven sahibi olmaya neden olur” .
Özsaygı bu yüzden önemlidir. “1995 yılında McArthur Wheeler adında 44 yaşındaki bir kişi aynı gün içinde Pittsburgh’ta iki banka şubesini birden soymuş, banka kameralarını inceleyen polis ise soygunun yapılmasından saatler sonra herhangi bir maske takmayan Wheeler’ın kimliğini belirleyip, suçluyu yakalamıştı. Polisi karşısında gören Wheeler “ama ben yüzüme limon suyu sürmüştüm” diyerek şaşkınlığını ifade edince polisler bunun ne anlama geldiğini araştırmışlardı. Meğer Wheeler, limonsuyu ile yazılan yazının görünmez olmasından yola çıkarak, yüzüne sürdüğü limon suyu sayesinde kameraların kendisini tanıyamayacağını düşünüyormuş, hatta bir kere de kamerayla bunu denemiş, artık kamerayı ters tuttuğu için mi her nedense fotoğraf karesi boş çıkmıştı. Demek Wheeler yüzüne sürdüğü limon suyunun yüzünü kameralardan saklayacağına öylesine emindi ki, polisleri karşısında görünce şaşkına dönmüştü. İşte bu olay Cornell Üniversitesinden Justin Kruger ve David Dunning adlı iki psikoloğa ilham kaynağı olmuş. Dunning ve Kruger, bu konudan yola çıkarak yaptıkları araştırmayı 1999 yılında yayınladılar. Çalışmanın bulguları arasındaki şu maddeler dünyada ve bilimsel çevrelerde büyük yankı uyandırdı:
Bilgi sahibi olmayan insanlar, becerilerine aşırı değer biçme eğilimindedirler.
Bilgi ve beceri sahibi olmayan insanlar diğer insanlardaki gerçek beceriyi fark edememektedirler.
Yetkin olmayan insanlar kendilerindeki yetersizliğin boyutunu görememektedirler.
Eğer yetkin olmayan insanlar becerilerini geliştirmek üzere eğitilirlerse, geçmişteki eksikliklerini fark edip kabul etmektedirler.” (1)
“Bu çalışma, bilgisiz kişilerin, kendilerindeki eksiklikleri fark edememelerinden kaynaklanan bir özgüven sonucunda, kendi bilgi ve becerilerine aşırı değer verdiklerini, ayrıca kendi eksikleri gibi, başarılı kişilerin bilgi, deneyim ve yetkinliklerini fark etme konusunda da yetersiz olduklarını gösteriyordu.” (2) Özgüveni kazandığımız başarılarımız ve zaferlerimizle güçlendirebiliriz. Ve de aynı şekilde 3. kimseler tarafından kaybedebiliriz de..Ancak özsaygısı güçlü bir insan sağlam başarısızlıklar yaşasa da kendi saygısını kimse tarafından kaybedemez. İnsanın kendini değerlendirmesi de oldukça zor yapılan bir eylemdir.
Bu değerlendirmeyi de objektif yapabilmek için de belli bir olgunluğa erişmiş olmak gerekiyor.
Çoğu insan , özellikle günümüz insanları kendilerini değerlendirirken ego ve özsaygı arasındaki ince çizgiyi ayarlayamıyor. Hiç kimse kimseden üstün veya iyi değildir sadece her insan birbirinden farklıdır. Bu çeşitliliğin farkına varabilmek için de sahip olduğumuz yetenekleri, kazandığımız,elde ettiğimiz başarıları göz önünde bulundurarak kendimizi değerlendirirsek sağlıklı bir özsaygı geliştirebiliriz. Sınırsız güçlerimizin var olduğunu düşünmeyiz, kendimizi başkalarından üstün görerek kimseyi aşağılayıp özgüvenlerini parçalamayız.
Sonuç olarak bakarsak özsaygı, kendini değerlendirme ve sevgi güdüleri hepsi geridönüşümlü olarak birbirleri ile etkileşim halindedir. Kendi benliğini sağlıklı seven birey , fikirlerini duygu ve düşüncelerini başkalarının gündemine dahil etmeye çalışmaz. Benmerkezci bir şekilde davranıldığında istenilen şey başkalarının duygu ve düşüncelerini önemsemeden kendi duygu ve düşüncemize önem vermektir. Böylece kişi her yönden kendini iyi, üstün şekilde değerlendirir ve buna inanarak kibirli davranmaya başlar. Benliğe duyulan güven ise kendimizi doğru, objektif değerlendirmemize yardımcı olarak yapabilecek ya da yapamayacaklarımızı gözönünde bulundurarak hareket etmemize neden olur. Ve de önce kendimizi seversek , başkalarını sevmemiz kolaylaşır. Bazı durumlarda egomuza yenilerek kibirli olabiliriz, bu yüzden kendimizi gözden geçirirken bunların farkında olarak, başka insanlarında sevgiye layık olduğunu bilerek kendimizce önlemler almalıyız.