İKON, İLETİŞİM VE KÜLTÜR
İletişim, tüm canlıların birbirleriyle anlaşmak için
kullandıkları doğal ya da doğal olmayan yollardan oluşur. Tarihin ilk
günlerinden bu yana insanlar duygularını, düşüncelerini ve gördüklerini
zihinlerinden çıkarıp herhangi bir yüzey üzerine aktarma girişiminde
bulunmuşlardır.
Göstergeler günümüzde temsil ettikleri gerçeklerinden çok
daha fazla ilgi çekmektedirler. Çevresi simgeler, imgeler ve değişik türde
göstergelerle çevrilmiş olan insan, onlara hep bir anlam yüklemiş ve iletişim
amacıyla kullanmıştır.
Göstergebilim kapsamında ele alınan ikon kavramı,
gösterilenin benzeri ya da kopyası olarak tanımlanmıştır. Kültür ise, tarihsel
gelişim sürecinde toplumların tüm maddi manevi değerleri ile bu değerlerin
sonraki nesillere aktarımı için kullanılan araçların bütünü olarak tarif
edilmiştir. Malcom Barnard “Sanat, Tasarım ve Görsel Kültür” adlı kitabında,
kültürü; “İnsan tarafından üretilen ya da ortaya koyulan işlevsel ya da
iletişimsel amaca sahip görülebilen her şey” olarak ifade etmiştir. Bu
bağlamda, her gösterge belli bir iletişim amacıyla üretilir ve belli bir dizge
içinde anlam kazanır.
Göstergelerin ve imgelerin iletişimde bulunma yolları ile
onların kullanımlarına egemen olan
kurallar üzerinde durulması gereken alanlardır. İlk sorgulanması
gereken şey, anlamın ne olduğundan çok nasıl yaratıldığıdır.
Her algılama ve yorumlama süreci, en az bir gösterge,
gönderen ve gönderilen oluşmaktadır. Gösterilenin yorumcu tarafından algılama
sürecinde benzer kodları kullanarak analiz yapan kişiler, aynı kültürel
topluluğa ait bireyler olarak kabul edilmektedir. Ancak, bir bildiriyi
taşıması için oluşturulan ikonlar, yorumlama süreçleri birbirine ne kadar
benzer olursa olsun, aynı kültüre mensup olan kişiler tarafından bile büyük
ölçüde farklı biçimlerde algılayabilmektedir. Paul Martin Lester (2000)
göre, “anlam herhangi bir göstergenin arkasındadır ve öğrenilmek zorundadır.”
Bu bağlamda, sadece toplumların değil, o topluma ait
kişilerin de kendi zihinsel kültürünü geliştirmiş olması, günümüzde herhangi
bir bildiri için oluşturulmuş ikon tasarımının ilettiği anlamsal bütünlüğünü
bozmak ile birlikte, aynı kültür yapısına ait olma yargısına bakmaksızın
iletilmek istenilen mesajın öğretilme gereksinimi olduğu kanısına varılabilir.
Değişen dünyanın gelişen teknolojisinde toplumlar giderek
artan biçimde görsel iletişimin ve görsel kültürün egemenliğindedir. Göstergeler
günümüzde orijinallerinden daha ilginç hale gelmiştir. Bu göstergelerin ve
anlamlarının incelenmesi gerekliliği göstergebilimin doğmasına neden olmuştur. Göstergebilimin en önemli alanı, kuşkusuz, ‘anlamlama’ dır.
Birçok insan için artık dünyayı anlama ve anlamlama
süreçlerini sözcüklerle değil, görüntüleri okuyarak gerçekleştirmektedir. Haliyle
aynı kültürel unsurlara sahip olsalar da, kendi öz kültürlerini de geliştirmeye
yönelmişlerdir. İnsan, tüm göstergeleri, kendi kültürel dünyası içinde
anlamlandırır ve onları şu ya da bu şekilde kullanır.
Eco’ya (1982) göre gösterge bir şeyin yerine geçtiğinde o
şeyin gerçekte var olması önemli değildir. Eco, “gösteren-gösterilen” ikilisi
yerine, “anlatım-içerik” ikilisini getirmiştir ve göstergeyi bir şeyin yerini
anlamlı olarak alan her şey olarak tanımlamıştır. Anlatım ve içerik arasındaki
bağıntı kültürel olgulara dayalıdır, kodlanmıştır.
Modern toplumun bireyi, kendine artık yeni bir kültürü
okumayı ve anlamayı öğrenme yeteneğini de eklemiştir.
Başarılı bir iletişim, başarılı ikonların kültürlere
yerleştirilmeleri, başarılı görsel ve semboller devrini yaşamakta olan
dünyamızda göstergebilim gün geçtikçe daha da önemi arttırmaktadır. Bu durumda,
bizleri kuşatmış olan göstergelerin değişen ve gelişen kültür yapılarına göre
uyarlanmasının önemi ortaya çıkmaktadır.
Bu değişim sürecinde tasarımcı, toplumun ya da kültürün
gereksinimlerini karşılamak için yeni kodlar geliştirmeli ve bu kodların
iletilmesi için var olan iletişim kanallarını doğru kullanmalıdır. Kültürün
kendi varoluşu ve biçimi de bu kodların ve göstergelerin kullanımına bağlıdır.