GEÇMİŞ VE GELECEK ARASINDAKİ ZAMAN DİLİMİ AN
GEÇMİŞ VE GELECEK ARASINDAKİ ZAMAN DİLİMİ AN
Anı yaşamak nasıl bir duygudur? Herkes anı yaşamaktan
söz eder de iş kendini ana bırakmaya geldiğinde bunu ne kadar
gerçekleştirebilir? Hiç düşündünüz mü? Bugünü mü yaşıyorsunuz? Pişmanlıklarla dolu
geçmişinize mi takılıp kalmışsınız? Ya da güzel hayallerle dolu bir geleceği
düşleyerek mi yaşıyorsunuz?
Geçmişimiz ve geçmişte yaşadıklarımız bizi biz yapan
bize değer ve anlam katan duygu düşünce ve yaşantılardır. Her birimizin
geçmişinde hatırladığında kendini iyi hissettiği anılar veya hiç hatırlamak
bile istemediği kötü anıları vardır. Bazı kötü anılarımız vardır ki onları
hatırlamak bile istemeyiz, unutmak isteriz sonsuza kadar... Bu anılarımızı
sandıklara kapatıp sandıkları da kilitleriz oradan hiç çıkmasınlar diye ama
yaşam boyu bu sandıkları kendi sırtımızda taşırız. Başka bir deyişle
geçmişimizde çözmeden çözümlemeden bıraktığımız yaşantılar ve olaylar bizim
üstümüzde hep bir yük, hep bir ağırlıktır. Yani insan duygusal belleğinde kayda
geçmiş anıları tekrar tekrar hatırlayarak acı çeker. Bu yüzden de geçmişte
yaşar... Geçmiş ve gelecekte yaşayan kişide ana dikkatini veremez yani
farkındalık ışığını ana yöneltmeyen kişi bir an sonra geçmiş olacak anların
karanlığında kalmaya kendisini mahkum eder. İşte bu karanlık: cehaleti
bencilliği, bağımlılığı doğurur. Anı tüm farkındalığımızla dolu dolu yaşadığımızda
ise hiçbir eksiklik olmayacağı için bir an sonra geçmiş olacak bu an eksikliği
tamamlamak için bizi kendine (geçmişe) doğru çekmez ve biz yeni bir anı
deneyimlemek üzere özgür oluruz.
Anı yaşamak demek her şeyi boş vermek, kendini salmak,
serserice bir hayat sürmek değildir. Şimdiden yaşadığımız andan en yüksek
verimi almaya odaklanmak zihnimizi olup bitmiş ya da olabilecek şeylerin düşünceleriyle
işgal etmek yerine, o an yaşadığın şeyle bütünleşmek demektir. Yürürken yürüdüğümüz
yol olmak, okurken okuduğumuz kitap olmak yani yaşadığımız ana yaptığımız şeye
dahil olup onu hissedebilmektir. Anı yaşamak detaylara takılıp kalmayı değil
büyük tabloyu görmeyi gerektirir. Bize basitçe sunulan bir günü bir saati, bir
anı belki de yaşanması gerekenden bile daha doğru yaşamaktır. Bunu da
düşüncelerimize odaklanarak kendimize ve dünyaya karşı birazda olsa sevgiyle
yaklaşmayı deneyerek başarabiliriz.
Kişi anı yaşayarak da kendine gelecek için hedefler
koyabilir. O hedefler üzerinde çalışırken olumsuz düşüncelere kapılmak yerine
bugünün hakkını teslim ederek o hedeflere ulaşabilir. Bu da ancak pozitif bir
tutumla mümkün olur.
Ne zaman negatif bir şeyler olsa anı yaşama
duygularımız kabarır. Boş veririz her şeyi... Ama keşke anların kıymetini
anlamak ölümcül deneyimler sonucu olmasa. Ölüme yazgılı olduğumuzu bilmek hayatın
ne kadar değerli olduğunu anlamak için elbette hatıramıza gelmesi gereken bir
şey. Ancak o zaman hayatımızın anlam kaynaklarıma sahip çıkabiliriz. Her anın
tek ve biricik olduğunu anlarız. Önemsiz kaygılardan ve bizi oyalayan gereksiz
şeylerden kurtuluruz. Yapmak istediklerimizi ertelemekten vazgeçeriz. Daha
fazla risk alırız, reddedilmekten korkmayız ve başkalarının bizim hakkımızda ne
düşündüğüne önem vermekten kurtuluruz. Kısaca hayat ve ölüm birbiriyle son
derece bağlantılıdır. Ölümle yüzleşmek kötü bir şey değildir, bize acı verse de...
Kaliteli bir yaşam için aşılması gereken bir varoluş basamağıdır.
YANİ ANI YAŞAMAK:
Geçmişi veya geleceği düşünüp, zaman kaybetmek yerine ulaşılmış hedeflerle
ilgilenmektir.
Geçmişin hüznünü veya geleceğe ait kaygılarımızı çok kısa bir an
yüreğimizden beynimizden söküp atabilmektir.
Nefret edilenler değil sevilenleri öne çıkarabilmektir bir an bile olsa...
Yaşamı bir ceza olarak değil bir armağan olarak hissedebilmektir.
Geleceğe miyop geçmişe hipermetrop olarak bakabilmektir.
Ama anı gerçekten yaşayabilen insan o kadar az ki. Hepsi hayatı erteliyor,
herkes günü kurtarma çabasında. Herkes için gün bitsin gerisi boş... İnsanı
robota çeviren kurallara maruz kalıyoruz: işe gitmek, çalışmak, örf adetler,
alışkanlıklar, kurallar ve kurallar... İnsan bu monotonluğu yaşarken anı
yaşamayı değil günü kurtarmaya çalışıyor doğal olarak ve anı yaşamak
imkansızlaşıyor, imkansızlaştırıyorlar, İMKANSIZLAŞTIRIYORUZ...
Ümran Sultan KIRATLI
Merhaba, ben Ümran Sultan Kıratlı. 1997 yılında Kahramanmaraş' ta doğdum. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümü mezunuyum.