Evrimleşemeyen Duyguların Gölgesinde “UMUT”
Evrimleşemeyen
Duyguların Gölgesinde “UMUT”
Arayışla
doğan ve var olan tek canlı insandır. İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklar
arayışlarını sürdürürken çoğu zaman ne aradıklarına hakimdirler. Hayvanlar bir
noktada yiyecek bulurlarsa oraya sık uğrar, bir yerden güneş ışığı alabilen
bitkiler oraya döner yönünü. Bu da tersi bir durumu beraberinde getirir, yani
bir noktadan zarar görürse oradan kaçar. Şiddet gördüğü noktaya dönmez bir
köpek. Bir çiçek yerini sevmeyebilir mesela. İşte bu durum yaşamsal
faaliyetlerin yönünü belirler. Buna davranışsal evrim diyebiliriz. Olumsuzu yok
etmede en başarısız canlı türü “İNSAN”dır. Olumsuz durumlara bile aşık olabilir
mesela (Örn: Stocholm sendromu). Olumsuz her davranıştan kaçan tüm canlıların
dışında kalan insan, kaygı, stres, depresyon, umutsuzluk gibi duyguları
yaşamında hep var etmiştir. Çünkü insan arayıştadır ve her arayış zıttını
beraberinde getirir. Zaten yaşam da zıttıyla var olmaz mı? Daima huzuru ararsa
beraberinde huzursuzluğu da düşünmek zorunda kalabilir. Anksiyetesiz bir yaşamı
hedefleyen kişi aynı zamanda anksiyete durumunu da daha fazla tanımış olmaz mı?
İşte bu doğrultunun en kritik yerindedir “UMUT”. İnsan yaşamının sürmesini
sağlayan, savaşlardan, afetlerden, kavgalardan, acılardan sağlıklı çıkmasını
sağlar. Ancak günümüzde umut şiddetli bir şekilde var olmaya çalışsa da
evrimsel süreçte yok olması gereken başlıca duygu umutsuzluktur.
Olaya
şöyle bir bakış açısı getirelim istiyorum. Harari’nin sapiens kitabından
esinlenerek. Ağaçta aç bir maymun var, yerde bir aslan, uzaktaki ağaçta da
muzlar var. Maymun doğru kararı alamazsa, yani ağaçtan inmezse ilerdeki ağaca
gitmezse açlıktan bitkin düşüp zarar görebilir. Aceleci davranırsa aslana yem
olabilir. Yalnızca doğru karar alma yetisi olan maymun hayatta kalıp neslini
devam ettirebilir. Yanlış karar alan ve geçmiş yaşantıdan ders alamayan maymun
neslini sürdüremeyebilir. Genetik açıdan bakıldığında “daha sağlıklı karar alan”
canlının nesil devam eder.
Depresyon
ve umutsuz kişilik yapısı, yaşamla şekillense de geçmiş genetik izler de taşır.
Yukarıda bahsettiğim durumu baz alırsak daha umutlu ve pozitif nesillerin
günümüze gelmiş olması gerekirdi. Ancak maalesef ki öyle bir durum yaşamıyoruz.
Çünkü kulak misafiri olduğumuz diyaloglar, okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz
filmler, yaşadığımız coğrafya, doğduğumuz ev bize umutsuzluğu aşıladı. Ancak
şimdi durumu tersine çevirme zamanı.
Etrafımızda
negatiflik pompalayan insanlardan, olumsuzluğu hayatın odağına almış mazoşizm
eğilimli bireylerin alanlarından uzaklaştığımız sürece duygularımıza pozitiflik
hâkim olabilir. Çünkü kaygı, anksiyete ve negatif duygu durumları bulaşıcıdır
ve bulaştığının farkında olamayız çoğu zaman.