Dodo Kuşu Hükmü
DODO KUŞU HÜKMÜ
Dodo
kuşu hükmü Alis harikalar diyarındaki Dodo kuşunun
‘herkes kazandı herkes ödül almalı’ kavramından ortaya çıkan bir terimdir. Roman Alis ve arkadaşları göl kıyısında bir yarış düzenlemeye karar vermeleri ile başlar. Düzenlenen bu yarışta ilginç bir biçimde bir başlangıç ve bitiş noktası
bulunmamaktadır. Bu nedenle de kimin yarışı nasıl kazanacağı da belli değildir. Hikayede Dodo kuşunun herkes kazandı herkes ödül almalı sözünden hareketle, Alis cebinden
çıkardığı şekerleri arkadaşlarına ödül olarak dağıtır. Ancak Alis’in kendisine herhangi bir hediye
kalmaz. Dodo da Alis'e cebinde başka ne kaldığını sorar. Alis bunun üstüne cebinde bulunan
yüzüğü Dodo’ya verir. Daha sonra aldığı bu yüzüğü Dodo, Alis’e hediye eder.
Masalda ortaya atılan bu ikonik hareketle hangi terapi türünün nasıl etkili
olduğuna dönük tartışmalar ortaya çıkmaya başlamıştır. Terapiler etkili mi gerçekten diye size sorsam?
Evet tabii ki etkili dediğinizi duyar gibiyim. Evet bence de terapiler etkili.
Ama terapilerin yarattığı bu etki acaba nereden geliyor. Hadi biraz bu konu
üzerinde kafa yoralım.
Terapilerin
etkililiğine dair literatürde geçmişten günümüze kadar yapılan birçok araştırma
mevcuttur. Ama bu araştırmaların başında Eysenck (1952) tarafından yapılan bir
çalışma vardır. Eysenck yaptığı bu çalışmasında nevrotik danışanların terapi
sürecinden sonraki iyileşmelerini gözlemek adına bir çalışma yapmış. Yaptığı
çalışmaya şöyle bir hipotez ortaya atarak başlamıştır Eysenck. ‘Psikoterapiler
nevrotik bozukluklarda iyileşme sürecini kolaylaştırır’. Fakat Eysenck elde
ettiği bulgularda sonucun hiç de beklediği gibi olmadığını gözlemlemiştir.
Eysenck aslında yaptığı çalışmada psikoterapilerin etkili olmadığı sonucuna
ulaşmıştır. Yine buna ek olarak Shapiro’nun 1982 yılında yapılan çalışmaları da
bu bulguları desteklemiştir.
Bu
bulgulardan hareketle 90’ların sonu ve 2000’li yılların başlarına doğru terapilerin
etkililiğini kanıtlamak ve hangi terapinin daha üstün olduğunu ortaya koymak
adına çalışmalar hız kazanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda günümüzde herkesin de
sıkça kullandığı bilişsel terapilerin diğer terapi türlerinden aslında daha
üstün geldiğine dair bulgular ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu bulguların
sebepleri aslında bilişsel terapilerin açık kuralları ve belirli sınırları
olduğundan terapistlerin bu sınırlar içerisinde güvenli ve standardize edilmiş
yöntemleri kullanıyor olmasıdır. Aslında bu yapılandırılmışlık terapinin
uygulanabilirliğini ve etkisini arttırıyordu. BDT’nin dizginleri ele alıp
sorunları ortadan kaldırma fikri sadece danışanları değil terapistleri de
cezbeden bir kavramdı. ABD’li bir psikolog olan Louis Cozolino “Terapi
danışanları endişelendirir ve deneyimsiz terapistler de ne yapacaklarına dair
ipucuna sahip olmadıkları için endişelenirler,” diyor. Bundan dolayı hem
terapistin hem de danışanın odaklanabilecekleri belirli çerçevelerinin olması
iki taraf için de rahatlatıcı olabilir. Bu noktada Dodo Kuşu hipotezinin
devreye girdiğini görmekteyiz. Bu etkiler gerçekten saf olarak terapi
içeriğinin sağladığı etkilerden mi kaynaklanıyor acaba? Aslında bu noktada Dodo
kuşu hipotezinde bahsedilen öz vurguya değinmiş oluyoruz. Terapiler aslında
kendi oluşturdukları mekanizmadan kaynaklı bir yarardan ziyade, bireylere çoğu
terapinin kullandığı genel özellikler vasıtası ile yarar sağlamakta olabilir.
Yani kabaca bahsetmek istediğim şey şu. Örneğin siz BDT ile Psikanalitik terapinin
depresyon üzerinde etkililiğini ölçen bir araştırma yürütüyorsunuz diyelim.
Peki siz bu terapi yöntemlerinden hangisinin depresyon tedavisi için en etkili
yol olduğunu bulmak için ne yaparsınız? Psikanalitik terapi yöntemini kullanan
ve BDT yöntemini kullanan terapistlerin depresyon tanısı almış kişilere
uyguladıkları terapilerin sonuçlarını incelersiniz değil mi. Acaba bu yöntemle
iki terapi yönteminin depresyon üzerinde saf etkisini bulabilir miyiz dersiniz?
Diyelim ki bulduk BDT depresyon tedavisinde Psikanalitik yöntemlerden daha
etkili sonuçlar veriyor diyelim. Peki bu terapistin yetkinliğinden, danışanın
çözüm adına umut ve beklentilerinden, öz yeterliliğinden, empatiden, terapist
ile kurulan terapötik ittifaktan bağımsız olarak elde ettiğimiz sonuçlar mı
olacaklar. Bu saydığım etkiler ve birçoğunu yaptığımız çalışma için ortadan
kaldırıp sadece yöntem ve tekniklerin etkililiğini ölçebilir miyiz? Danışanlara
sağladığımız fayda terapilerin kullandıkları yöntemlerden mi kaynaklandı yoksa
yukarıda saydığım nedenlerden birinin desteği ile bir etkimi yarattık. Bu
faktörleri birbirinden ayırarak bir cevap vermek zor. Fakat birçok çalışma ile
desteklenmiş şekilde bazı terapi yöntemlerinin bazı rahatsızlıklarda anlamlı
şekilde etkilerinin olduğunu da yadsıyamayız. Terapilerin bu noktada çok iyi
şekilde işe yaradıklarını biliyoruz. Terapileri güzel bir şekilde çalışıyor ama
tam olarak neden ve nasıl çalıştığı hakkında tartışmalar hala bitmiş değil.
Belki
de bu tartışmalardan kaynaklı olarak APA 2016 yılında belirli psikoterapiler
ile belirli rahatsızlıkları eşleştirmek adına birtakım yapılandırılmış çalışma
örnekleri sundu. Örneğin depresyon için BDT’nin etkililiğini vurgulayan bir
çalışma (Dobson 1989). Agarafobi için maruz bırakma yöntemi (Trull vd. 1988).
Gibi çalışmaları örnek olarak bizlere sundular. Peki yukarıda bahsettiğimiz
danışan ve terapistin özelliklerinden kaynaklanan etkileri ortadan kaldırıp
salt terapi etkisine dayalı bir sonuç mu sundular bize. Bu konuda APA
terapistin danışma sürecindeki etkisini ortadan kaldırma ve salt terapi
etkisini gösterebilme adına bazı yöntemler uygulamaya koydu. Örneğin
terapistler benzer bir eğitimden geçecekler, hepsi süpervizyon alacaklar,
danışmalarda ses kaydı veya video kaydı alacaklar. Böylelikle bunlar
incelendiğinde standart bir terapi verildiği varsayılacaktır. Fakat tüm
değişkenleri ne kadar kontrol edersek edelim, terapist ile ilişkili etkilerden
arınmış bir terapinin etkililiğini ne kadar araştırırsak araştıralım, terapistin
bir birey olarak değişimin merkezinde yer aldığını yadsıyamayız.
Terapilerden
birinin ya da birkaçının diğer terapilerden üstün olduğu varsayımında. Ya da bu
en etkili olduğunu varsaydığımız terapileri uygulayan kişilerin de terapi
süresince elde ettikleri sonuçlar benzerlik gösterebiliyorsa, bu sözünü
ettiğimiz olumlu etkiler haricinde olası olumsuz etkileri de söz konusu
olabilir mi? Yani ilaçlarda kullanılan yan etki gibi bir şey. Bir ilaç ne kadar
yararlı ve etkili ise onun yan etkisi ve olası zararları da o derecede
artabilir. Sizce terapide de aynı durum söz konusu mu? Bu da başka bir yazının
konusu olsun.
Özetleyecek
olursam Dodo kuşu varsayımı bir psikoterapi yönteminin bir diğer psikoterapi
yönteminden çok az bir şekilde üstün olması ya da hiç üstün olmaması şeklinde
vurgulanan bir kavramdır. Bu üstün olmamanın nedenleri terapinin salt etkisinin
ölçülememesi ve içine karışan birçok faktörden kaynaklandığı yönündeki
varsayımlardan kaynaklıydı. Bu varsayımın önüne geçmek adına da APA
psikoterapinin asıl gücünü göstermek adına yapılandırılmış olarak bazı
rahatsızlıklarda bazı terapi yöntemlerinin ne kadar güçlü olduğunu vurgulamak
adına çalışmalar düzenlemiştir. Bu çalışmalara yönelik birtakım eleştiriler
gelse de genel anlamda bakacak olursak yapılan randomize kontrollü çalışmaların
Dodo kuşu hükmünü desteklemediğini görebiliriz. Yani terapiler farklı
rahatsızlık türlerinde birbirlerine üstün gelebiliyor. Ancak bu üstünlüğün
yüzde kaçı terapiden yüzde kaçı ise terapötik ittifak ve terapistten kaynaklı
etkilerden doğuyor bunu tam olarak kestiremiyoruz.
Ancak
bildiğimiz tek bir şey var o da Wampold’un da dediği gibi “Psikoterapiyi
ilişkiden bağımsız düşünemeyiz. Her danışan ve her psikoterapist bunu bilir.”
Kaynaklar:
- Gülüm, İ.
(2016). Mindfulness Training and Practice for Effective
Therapist Characteristics: A Meta-Synthesis Study. Psikiyatride Güncel
Yaklaşımlar ;8(4):337-353 doi:10.18863/pgy.253439
- Wampold BE, Mondin GW, Moody M, Stich F, Benson
K, Ahn HN. A metaanalysis of outcome studies comparing bona fide
psychotherapies: empirically, ''all must have prizes''. Psychol Bull 1997;
122:203-215
- G. Dirik And
E. Yorulmaz, "Kim için hangi yöntem hangi koşullarda çalışır:
Terapist-danışan tercihleri ve uygunluk?" Psikoterapide Güncel Konular, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2017, pp.423-469.
Psikolojik
Danışman Onur Çaycı
Onur Çaycı
2022 yılında Çanakkale onsekiz mart üniversitesi rehberlik ve psikolojik danısmanlık bölümünden mezun oldum. Aynı sene icerisinde tekrardan mezun olduğum Çanakkale onsekiz mart üniversitesinde PDR yüksek lisansıma başladım ve hala sürdürmekteyim.