DİSSOSİYATİF AMNEZİYE KISA BİR BAKIŞ
Sabah uyandığında her şey çok anlamsız ve imkânsız gözükmüştü. Mesela ün gece yatağına uzanmışken şimdi nasıl olur da yerde uyanırdı? Kış günü pencere neden açıktı? Kapıdan itibaren tüm odada nasıl çamurlu ayak izleri olurdu? Bunların hiçbirini anlayamıyordu. Biri gelmiş olsa pencereyi açtıktan sonra üstünden geçmiş olması gerekirdi ya da bu kadar çamurlu ayakkabı sesini illa duymuş olurdu. Kendinden şüphelenmeye başladı ama biraz düşününce bu şüphe de mantıksız gelmişti. Mesela uyurgezerliği yoktu, ilaçların yan etkisinde bu tarz şeyler bulunmuyordu ve hastalıklarının da buna vesile olmayacağından emindi. O hâlde bütün bu olanları nasıl açıklayacaktı? Kafasını dağıtmak için televizyonu açmaya karar verdi ancak ilk açılan ekranda karşısına gelen görüntü onun donup kalmasına sebep olmuştu. Öncelikle iyi haber, artık bir ünlüydü. Televizyonda kendisini görmüştü. Kötü haber ise kendisini bir adamı döverken görüyordu ekranda. O adam kimdi ve neden onu dövüyordu? Tam bunları etraflıca düşünürken kapısında “POLİS!” diye bir ses duydu. Ardından başka bir ses “çok yüksekten konuşmayın, geçen seferki gibi kaçabilir.” demişti. Geçen sefer mi? Bu kahrolası şey kaç defa daha başına gelmişti ki? Kaçmak yerine koltuğa sırtını yaslayıp dizlerine kapanmıştı. “Kapı kilitli değil, ittirseniz bile açılır bu durumda.” diyebilmişti o duygu yoğunluğuyla. Beyaz önlüklü bir adam içeri girip ona sarıldı ve her şeyin geçeceği yönünde iki üç şey zırvaladı. Zırvaladığını düşünüyordu çünkü bu durumu daha önce de yaşadığına göre pek işe yaramamış ve geçmemişti. “Nesi var?” demişti polislerden birisi. Doktor ise onlara “dissosiyatif amnezi” diye bir şey söylemişti.
Hikâyemizi burada kesmek durumundayım, siz kendi hayal gücünüze göre ilerletebilirsiniz. Ben bugün size hem bir psikolojik rahatsızlıktan hem de bir kitaptan bahsedeceğim. Bu rahatsızlık ya da tıbbi adıyla dissosiyatif amnezi, metinde belirtildiği gibi herhangi bir şeyin yan etkisi olamayacak bir rahatsızlıktır. Görülme sıklığı fazla olmasa da bu hiç anlamına gelmemektedir. Genellikle travmalardan kaynaklandığı düşünülür ve araştırmaların birçoğu da bunu göstermektedir. Kişi, travmalarına tepki ve telafi olarak bir davranış yapar ve bu davranışın büyük çoğunluğunu tıpkı travmalarının can alıcı yerlerini unuttuğu gibi unutur. Yaptıklarını çok ciddi kanıtlar görene dek reddeder. Gördükten sonra da büyük bir şoka uğrayıp duygu karmaşası yaşarlar. Kızıl Gelincik isimli kitapta da bu tarz psikolojik rahatsızlıkların polisiye-gerilim havasında anlatıldığını göreceksiniz. Ayrıca kitapta seri cinayetlerin adli bir kurumdaki şahıslar üzerinde ne etkiler yarattığı ve kurumdakilerin hangi travmalarını ortaya çıkardığına şahit olacaksınız. Kızıl Gelincik ağır tanımlamalar ve yoğun terimler içermekten uzak, tamamen yerelleştirilmiş bir dille ve bir solukta okuyabileceğiniz şekilde kaleme alınmıştır. Kitabın amaçları arasında da zaten psikolojik rahatsızlıkları herkesin anlayabileceği hâle getirmek yer almaktadır. Şimdiden iyi okumalar, bilgiyle kalın.
Furkan Sadık Öz
Merhaba, ben Furkan Sadık Öz. Bayburt Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü 2019 yılı mezunuyum. Bayburt'ta bulunan anaokulunda ve ilkokulda almış olduğum zorunlu stajlarla kendime yeni bilgiler ve tecrübeler eklemekte ve şuan çalışmakta olduğum özel eğitim kurumunda edindiğim deneyimlerle de bunları arttırmaya çalışmaktayım. Özellikle yoğunlaştığım alan çocuklardır ve kendimi bu konuda geliştirmek için elimden geleni yapmaktayım. Bunun dışında hobilerim arasında yazı yazmak bulunduğundan ötürü birkaç çevrimiçi dergide yazı yazmaktayım. Bunun yanı sıra Kızıl Gelincik isimli kitabın yazarlarından birisiyim. Aynı zamanda yazmış olduğum iki kitabım da yakın tarihte basıma verilecektir. Her geçen gün kendime, çocuklara ve insanlara katkıda bulunmak için çabalamakta ve bu azmi sürdürmekteyim.