Bir zeytin, bir çocuk ?
Bir gün bir adam biriktirmiş olduğu bir miktar para ile bir zeytin tarlası almaya karar verir. Almış olduğu zeytin tarlasında ulu ulu zeytinler vardır ve her biri en az 70 yıllıktır. Bu adam bu tarlanın nişanesi ve aldığım günün hatırasına bir tane de kendi ektiğim zeytinin olmasını istiyorum der ve almış olduğu zeytin fidesini tarlasına eker. Aradan epey bir zaman geçer zeytin olgunlaşmış ve ilk ürünlerini vermeye başlamıştır. Yine bir gün adam tarlasında çalışırken büyük bir fırtına kopmaya başlar yağmur yüklü bulutlara birde kasırga büyüklüğünde bir rüzgar eşlik edince adam tam mahsul zamanı olan tarlasına şöyle acı dolu gözlerle bakar ve ilk olarak kendi ektiği o küçük zeytin ağacına koşmak da bulur kendisini.
Buradaki anlam pek tabi ki de insanın kendi emeklerinin ne kadar değerli olduğunun bir göstergesidir. İnsan öncelik ile kendi emek vermiş olduğu şeylerin kıymetini ve muhasebesini yapıyor. Ama bu örnek ile mesleğim gereği bağdaştırdığım bir başka nokta daha var. Bir aile hikayesi …
Dünyaya getirilen çocuklar ve onları dünyaya getiren anne ve babaların hikayeleri …
Anne ! adına onlarca şeylerin yazılsa da tükenilemeyecek ve dünyadaki tüm lengüistikleri (dil bilimci) bir araya getirsek de kelimelerin manasız kaldığı o kutsal ve bereketli yer …
Bizler, yani çocuklar olarak birer zeytin fidanıyız bu dünyada ailelerimiz ise bizi toprak ile yani yaşam ile buluşturan kimselerdir. Ailelerimiz tıpkı bir zeytin ağacında olduğu gibi bizi sular, besler, korur, ilaçlar yani dış dünyanın tehlikelerinden kendi canları pahasına bizleri muhafaza ederler. Her şeyi son derece iyi yapmaya özen gösteren ailelerimiz iş bir noktaya gelince farklılaşmaya başlarlar …
Ürün zamanı ! bizler köklerimiz ile birer ağaç olmaya doğru yol alırken ve bu yolda sınavlar, dersler, okullar derken yaşamın o en güzel ve yaşanılası ilk 25 yılını bu toplumun kültürel mirasını ve birikimini yarınlara nasıl daha iyi taşırım endişesi ile koşarken, çabalarken ve bir de ailelerimizin istek ve dilekleri bu sürecin içerisine eklenince yol biraz daha sorumluluk ve düşünceler ile doluyor ve onlar da pek tabi ki bu sürecin sonunda iyi bir ürün elde etmek istiyorlar haklılar tabi …
Bu nedenle tarlalarında yetişen o zeytin veya zeytinlerin diğer tarlalarda olan zeytinlerden daha fazla ve kaliteli ürün vermesini istiyorlar. Ama ailelerin bu noktada kaçırmış oldukları bazı noktalar var !
Bir zeytin birden fazla cinse sahip olabilir dolayısıyla buda o zeytinin ürün verme kalitesini ve miktarını etkileyecektir. Bir başka nokta ise zeytinin yetişmiş olduğu tarlanın mineral ve toprak yapısı diğer zeytinlerin yetişmiş oldukları toprak ve mineral yapılarından çok daha farklı olabilir. Bir tarladaki zeytin denizel bölgede bir diğeri ise ona nazaran daha karasal bölgede yetişebilir. Bunun gibi birçok faktör zeytinin ürün verme potansiyelini etkileyecektir.
Tüm bu koşullara baktığımızda ise çocukların birbirine benzeyen ama birbirinden çok farklı noktalar ve çizgiler ile ayrılmış ailelerde ve çevrede büyüdüğünü görmüş olacağız.
Tüm bu farklılıklar insanlığın yine çeşitliliğini ve farklılığını ifade edecektir. Peki böylesine farklılıkların ve çeşitliliğin olduğu dünya veya kainat yaşamında çocuklarımızdan eşit ve aynı başarıları istemek sizce bu ülkenin yarınlarına yapılmış çok büyük bir kayıp değil mi ? Bu ülkenin yarınlarından da ziyade son derece özenle büyüttüğümüz o çocukların kendilerine büyük bir ayıp değil mi?
Yuval harari’nin de dediği gibi mutlu ve üretim sahibi olmak için ‘’kıyaslamayı ve beklentiyi’’ azaltalım, bırakalım zeytinler kendi cinsine ve potansiyeline uygun bir biçimde zenginliğine kavuşsun…
Yaşamın kendisi çeşitliliğin zenginliği ile yaşanılası bir yer değil mi?
Eğer tek düze bir benzerlik olsaydı acaba kaçımız buna dayanabilirdik ?
Sözlerime tek bir kelime ile son vermek istiyorum ‘’sevgi’’
Psikolojik Danışman : Mehmet Yusuf turan
Mehmet Yusuf Turan
Bir adada dünyaya gelen, anne ve babası çiçekçi, iki kız kardeş sahibi kaotik ve problemli durumların ustası, bilim ve kitap meraklısı insanlardan bir insan.