Benliğe Yolculuk
Bireyin en büyük yolcuğu kendisini keşf için atacağı adımlarla başlar. Kişinin asıl mücadelesi bu kendini bulma yolculuğudur diyebiliriz. Bu kendini bulma çabası öyle sanıldığı gibi insan ömrünün belli bir döneminde olup biten bir süreç değildir elbette. Deyim yerindeyse beşikten mezara kadar süren bir yolculuktur.
Herkesin olduğu gibi bizim de çevremizde idolleştirdiğimiz, kusursuz, mükemmel diye nitelendirdiğimiz kişiler vardır. Özellikle bu kişilerle ilgili dikkat edersek çevremizde görmemiz pek de zor olmayan ilginç örneklerle karşılaşırız. Öyleki bu kişilerin hiç de yakıştıramadığımız zayıf yönlerini görmek büyük hayal kırıklıkları yaşatır bize. “Olamaz, bir yanlışlık olmalı!” diye düşünürüz. İnanmak, kabullenmek istemeyiz. Oysa idolümüzün de bizim gibi bir insan olduğunu, güçlü ve zayıf yanlarının bulunduğunu aklımıza getirmeye her ne hikmetse yanaşmayız. Böyle durumlarda geçer akçemiz değer kaybediyor korkusuna kapılırız.
Böylelikle biz daha da acizlik, çaresizlik, yetersizlik gibi duyguların kucağına yuvarlanırız. Bu da putlaştırma psikolojisi yaşadığımızın başlıca sebebi olmaya başlar. Putlaştırdığımız kişiler her kim olursa olsun, annemiz, babamız, öğretmenimiz, ağabeyimiz, ablamız, komşumuz, bir takım veya bir ünlü olabilir. Bu kişiler varken olmak, onlar yokken var olmakta zorlanmak, başarılarıyla sevinmek hatta kendi yapmışcasına övünmek, başarısızlıklarıyla ise büyük hayal kırıklıkları hatta mutsuzluk, ümitsizlik yaşayıp depresyona sürüklenmek bizim kendi benlik atmosferimizden çok uzaklarda seyrettiğimizin en bariz göstergesidir.
Oysa bu bağlılık ve özdeşleşme bizi daha fazla etkisi altına alacağı, kendi gerçekliğimizden uzaklaştırdıkça uzaklaştıracağı gün gibi aşikardır. Adeta bir ütopyada yaşadığımızın farkında olmayacak, kendi yaşantımızın neresinde olduğumuzu dahi bilmeyeceğiz. Kendimizi anlamak, iyi ve zayıf yanlarımızı keşfetmek için gereken çabayı göstermekten çok uzaklara düştüğümüzün resmidir içinde bulunduğumuz konfabulasyon. Bir yanılsamadır bütün yaşantımız. Maalesef kendi gerçekliğimizin çok uzağındayızdır.
Halbuki ilk adımımızın kendi içimize olması gerekmez mi? Kendimizin kim olduğu hakkındaki düşünmemiz… Biz birilerinin varlığıyla var olabilmekten öte yalnız kendimizle baş başa kaldığımızda biz kimiz acaba? İyi yanlarımız, güçlü, başarılı yanlarımız nelerdir? Korkularım, zayıf yönlerim, başarılı olduğum alanlar nelerdir? Bu sorularla beynimiz samimi olarak baş başa kalıp cevaplayabiliyor mu? İşte birey olma yolculuğumuz, kişinin kendini keşfetme yolunda bu tür sorular üzerine yoğunlaşmasıyla başlar. Zamanımı nasıl değerlendiriyorum? Ömrümü başkalarının peşinde, başkalarının planının bir parçası olmak için mi harcıyorum? Yoksa en büyük hazinem olan zamanı kendimi geliştirmek için mi planlıyorum? Birileri bizi bırakıp gittiğinde çocuk gibi ağlamaklı mı oluyoruz? Şimdi ben ne yapacağım, öyle ortada bir başıma kaldım, diye mi düşünüyoruz? Yoksa annem olmadan asla, ailem olmadan asla, diye bağlılıklarımız mı var?
Tabii ki dünyanın en zor işidir, kişinin kendi içine yapacağı yolculuk. Karşısına çıkan insanlar, topluluklar, olaylar, olumlu veya olumsuz olsun hiç fark etmez, asla unutmamalı ki bütün bu yaşantılar kişinin kendini bulma yolunda karşısına çıkan büyük adımlardır. Yeter ki kişi bu işaretlerin verdiği mesajları doğru okuyabilsin. İşte budur bizim kendimizi keşfetme yolculuğumuzun özü. İşte budur bizi biz yapacak, kendimizi tanımaya gayret eden bir birey yapacak olan yolculuğumuz. Ki bu da bize en büyük hazinelerimiz olan özgür irademiz, sağlığımız ve zamanımızı doğru kullanmanın anahtarını verecektir. “Başkalarının doğrularının bir parçası olmaktansa kendi yanlışlarımın peşinden gitmeyi yeğlerim” diyebilme cesareti değil midir kendimizi arama ve bulma gayreti. Birey olma yolunda çaba gösteren her bir insana: “Doğru yoldasın asla pes etme, asıl varılacak nokta kendi benliğinin merkezidir." Onu bulmaya çalışmaktan asla vazgeçme diyoruz.
Sağlıcakla kalın; kendimizle, benliğimizle barışma dileğiyle..
27.01.2023