Bağlanma ve Bağımlılık İlişkisinin Psikolojik Açıdan İncelenmesi-2
4. Bağımlılık
Bağımlılık,
belirli bir süreç içerisinde ve yavaş yavaş gelişir. İnsanların farkında olmadıkları
bu süreç fark edildiği zaman “bağımlılık” zaten oluşmuştur. Bağımlı her zaman “kontrol
edeni” simgeler. Kontrol edemediği alkol, madde veya bağımlı olduğu nesneler
yerine çevresini kontrol etmeye çalışabilir. Bu şekilde bir devamlılık söz
konusu olduğunda da bağımlılık devam eder (Ögel. 2016:3)
Yaşamsal
süreçte her şeyin bir bağımlılık riski bulunabilir. Her nesne; eroin, alkol,
sigara, kumar, internet, bilgisayar, alışveriş ya da insan bağımlılığa neden
olabilir. Bu nedenle bağımlılık gelişmeden önce aşamalarının bilinmesi gerekir.
4.1. Bağımlılık Aşamaları
Merak ve korku
↓
“ Bir kereden bir şey olmaz” ← “Bıraktım bir daha başlamam”
↓ ↑
“Bir daha asla” “Artık bırakmam lazım, ama hazır değilim”
↓
↑
“İstersem bırakırım ben bağımlı olmam” → “Bu meret bırakılmaz ki!”
İnsanların
kullanmadan önce “Kullanabilirim” düşüncesiyle hareket ettiği “hazırlık
devresini” takiben merak duygusuyla başladığı “ Bir kereden bir şey olmaz” bir
sorun çözüm yöntemi olarak görülür. Her kullanım sonrası “Bir daha asla”
diyerek ya da son olarak kullandığı düşüncesiyle hareket edilir. Bu sürece “İstersem
bırakırım, ben bağımlı olmam” inancı eklendiği zaman kişi bırakmayı denemesine
rağmen bırakamadığının farkına varır. Madde kullanımının olumsuz etkileri ile
kişi “Bu meret bırakılmaz ki!” düşüncesiyle daha sık ve yoğun madde kullanımına
devam edebilir.
Bağımlı
hale gelinen bu süreçte madde arayışları ve doz artırımlarıyla birlikte kişi
psikososyal etkileşim sonucu sorunlar yaşamaya başlar. Kişi genellikle bu durumun farkında olmamakla
birlikte maddeyi suçlar. Maddenin kendisine verdiği zararı fark ettiği noktada
“Artık bırakmam lazım, ama hazır değilim” şeklinde bir bırakma düşüncesi
gelişmeye başlar. Bırakmak zorunda olduğunu anladığı noktada hazır değilse de erteleme
davranışı gösterebilir. Maddeden kurtulmaya istekle karar verdiği zaman “Bıraktım
bir daha başlamam” diyerek, bırakabilir. Temiz kalması ve bırakmaktan dolayı
mutlu olması kendine olan güvenini arttırır.
Ancak
bir süre sonra tekrar madde kullanımıyla ilgili olumlu düşünceler taşımaya
başlayabilir. Kişinin tekrar kullanmaya başlamasıyla birlikte de süreç kısır
bir döngüye dönüşebilir. Bağımlılık öncüllerinin deneme ile başlaması, ara sıra
kullanımından düzenli kullanıma dönüşmesiyle de devam ettiği görülür. Bu
noktada “zararlı kullanım”; madde kullanımının kişinin kendine, hayatına ve
çevresine zarar vermesiyle açıklanabilir.
Okula
ya da işe gidememe, aile ya da çocuklarını ihmal etme ve bedeninde fiziksel
bozuklukların meydana gelmesine neden olabilir. Örneğin: Mide rahatsızlığı (gastrit,
reflü vb.) olmasına rağmen alkol kullanmaya devam edebilir. Bağımlılık
kriterlerini dolduran bir kişi, sosyal ortamlarda içiyorsa o da bağımlı olarak
tanımlanabilir(Ögel. 2016:9-10).
5. Sonuç
Sonuç
olarak, bağlanma (attachment) teorisinde olduğu gibi bağlılık oluşumunda da; her
insan ek oranda egosunu destekleyecek bir başka nesneye ihtiyaç duyabilir. Eğer
bu destek bir araç olarak kullanılırsa kişiye zarar vermeyebilir. Ancak insanın
kendi benliğinden daha önemli bir hale gelirse, kişinin benliği o nesne yerine
geçtiği için zarar verebilir.
Bağımlılık
bir davranış biçimini içeren bir hastalıktır. Biyopsikososyal bir varlık olan
insan için anne/bakıcı bebek ilişkisindeki bağlanmada ayrılmanın psikososyal
etkileri gibi bağımlılık alışkanlığı da maddeden ayrılmayı zorlaştırabilir.
Çünkü bağımlılığa ilişkin beyin fonksiyonlarında birçok nörobiyokimyasal,
nörofizyolojik değişimler saptanabilir. Bağımlılığa özgün genetik faktörlerin
de etkisi yadsınamaz. Ancak bağımlılık bir irade sorunu değildir. Düzelme
gerçekleşse bile tekrarlarla hayat boyu devam eden bir süreci içerebilir. Güven
ve sevgiye dayalı bağlanmaya sahip olan birey bağlılıkları da kontrol altında
tutabilme becerisine sahiptir.
Psikolojik
olarak bağlanma; bir birey ile diğer birey arasındaki uzun süreli duygusal bağı
tanımlar. Bağlanılan bireye gösterilen davranış özellikle anne ile kurulan
ilişkinin devamlılığında ilişkinin genelleştirilmesi ile açıklanır. Bireye özen
gösterme, dokunma, sıkıca sarılma, bireyin olmadığı durumlarda onu bulmaya
çalışma, ağlama tekrar bulma durumunda ise, gülümseme, sevincini gösterme
şeklinde gerçekleşir.
H. Rudolf Schaffer’e göre, bu davranış şekilleri sadece bebek ya da çocuklar için değil, yetişkin bireyler içinde geçerli davranışlar olarak açıklanır. Bu çerçeve de anne/babanın madde kullanımı nedeniyle çocuklarında görülen sorunlu davranışlar arasında nedensel bir ilişki bulunabilir. Bağımlılık; biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutları olan bir aile hastalığı olarak tanımlanır( Shanmugam,2020).
Bağımlıların
çocuklarında stabil olmayan yani tutarsız ilişkiler ve davranışlar görülebilir.
Utanç duygusu ile birlikte çekingen, korkak ve öfkeli davranabilirler. Yakın
ilişki kurmakta zorlanır ve özgüven eksikliği nedeniyle başkalarına karşı da
güven sorunu gelişebilir. Sorunlu davranışlar sonucu depresyon belirtileri de
gösterebilirler.
Anne/baba
ve çocuk ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde tekrar kazanılması için psikolojik
destek, psikoterapi ile birlikte ilaç tedavisine de ihtiyaç vardır. Bir takım
dinamiklerle tıpkı bağlanma teorisindeki anne/bakıcı bebek figürü arasındaki
güvenli bağlanma modelindeki ilişki gibi “kurallar, iletişim, ittifaklar,
duygular, öz değer, değişim, korumalar, stres, büyüme ve kontrol” ile sağlıklı bir aile ilişkisine dönüşüm psikoterapötik
bir tedavi süreciyle sağlanabilir (Ögel.2015:240).
6.
Öneriler
Bağlanma ve bağımlılık çerçevesinde; bebeğin anne/bakım veren tarafından sevgi ve güven duygusuyla büyütme becerisine sahip olması önemlidir. İnsan biyopsikososyal bir varlıktır ve bütüncül bir yaklaşımla “sevgi temelli güvenli bağlanmayla sağlıklı yetişkin bireylerin” yetişmesi gerçekleşebilir.
Uzm. Psk.(Psikoonkolog)&Sağlık İletişim Uzm. Deniz Doğan