blog-image

Bağlanma ve Bağımlılık İlişkisinin Psikolojik Açıdan İncelenmesi-1

1. Giriş

Gelişimsel bağlanma süreçlerini anne/bakıcı ile bebek arasındaki etkileşimle bağlanmanın nörobiyolojisi çerçevesinde ele aldığım bu çalışmanın amacı, bağlanma ve bağımlılık ilişkisinin psikolojik açıdan “içsel çalışma modellerinin çocuklukta oluşumunun önemini” incelenmeyi kapsar.

2. Bağlanma

            Bağlanma; ilişki kurma, bağ kurma anlamına gelen “bonding” kavramıyla ifade edildiğinde primat ya da insanın başlangıcındaki çok kısa bir döneme işaret eder. Psikanalizde gördüğü çeşitli kavramsal ve ampirik noksanları gidermek amacıyla yeni bir teori geliştiren John Bowlby’nin bağlanma (attachment) teorisine göre ise; bağlanma yeni doğmuş bir bebekte oluşma halinde bulunur. Bağlanmanın başlangıcı bir bebeğin ya da bir primatın annesi/bakıcısı ile kurduğu ilişki anlamına gelir. Bağlanma aynı zamanda canlı olmayan objeleri sevmeyi ve onlara olan düşkünlüğü de içerir.

İlk gelişme dönemindeki hassas devre “bağ kurma ve imprinting” süreçleri güçlü, kolay değişmeyen bir algılamayla birlikte iz bırakan özel amaçlı bir öğrenme şeklinde de ifade edilir. Bu öğrenme dönemi; beslenme, hayatını sürdürme, koruma daha sonra üreme gibi kazanılan yaşamsal fonksiyonların hayata geçirilmesini sağlar.

İnsanın temel ve tamamlayıcı bir unsurunu oluşturan bağlanma eğilimi belli kişilere karşı gösterilir. Biyolojik temelli olan yakınlık ve ilişki kurma isteğinden kaynaklanan bağlanma, dinamik ve diyalektik bir süreçle varlığını sürdürür. Bağlanma (attachment) şeklinde olmasa bile bağ kurma (bonding) şeklinde yürütülür.

Bağlılık ise; belirli kişilere yakın olma ve kendini onların yanında daha güvenli hissetme eğiliminden oluşur. Bağlanmanın sevgiye dayalı bir dinamiğe sahip olması, muhabbet, düşkünlük, arkadaşça duygular besleme(affection) ve sevgi/sevme (love) ile ifade edilir. James Coan ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmaya göre; endişe ya da acı veren bir tıbbı müdahale veya durum da eşini seven bir erkeğin karısının elini tutması, kadının beyin nöronlarının sakinleştiğine dair işaretler vermiş; eşini az seven bir erkeğin karısının elini tutmasının ise, bir yarar sağlamadığı tespit edilmiştir.

Bağlanmanın gelişimsel evreleri, yaşam boyu-bebeklikten yaşlılığa kadar- heyecan verici bir bağ kurma eğilimiyle devam eder (Yörükan, 2015: 1-6).

2.1. Bağlanmanın Gelişimsel Evreleri

    Disiplinler arası perspektifte bağlanmanın gelişimsel evreleri; temel ontogenetik işlemler ile bebeğin başka bir insanın varlığına ilk bağlanmanın aracını açıklar. İnsanın gelişimine kalıcı bir etkisi olan bu işlemler etki ettiği nokta da temel psikolojik mekanizmaları oluşturur.

Ainsworth'a göre (Ainsworth,1969,s.998); Aslında Bowlby'nin ....kalkıştığı biyolojideki son ilerlemeler ışığında psikanalitik teoriyi güncellemektir. Dolayısıyla Bowlby, Charles Darwin ve Sigmund Freud 'un doğal bir çakısmasını psikanaliz ve etoloji (davranışsal biyoloji) çerçevesinde sunar. Darwin ve Freud çalışmalarını tamamen olgunlaşmış erişkinlerin uyumlu/adaptif ve uyumsuz/maladaptif işleyişlerine odaklar.

    Bowly ise; devamlı gelişen olgunlaşmamış organizmanın kendi türünün erişkin bir bireyle olan ilişkisine yoğunlaşmanın gerektiğini savunur. Bu gelişimsel evrelerin belirli bir çevreyle doğuştan gelen benzersiz bir genetik donanımla etkileşimi sonucu oluştuğunu açıklar. Çocuğun ortaya çıkan sosyal, psikolojik ve biyolojik kapasitesinin annesiyle olan bağlanma ilişkisinden ayrılmayacağını ileri süren Bowlby ilişkinin temel dinamikleri olarak gördüğü bu durumu "bağlanma davranışı" olarak açıklar(Bowlby.2013:8-10). 

2.2. Bağlanma Davranışı

Bağlanma ilişkisinin ilki gelişen birey üzerindeki anlık ve devamlı etkide bulunmayla biçimlenir. Başlangıçta bebeğin etkileşimde aktif olması, annenin/bakıcının davranışının bebeğin bağlanma davranışıyla karşılıklı olması nedeniyle önemlidir. Annenin duyarlılığı, etkileşimin doğası ve miktarı bağlanmanın gelişim düzeyini etkiler. Bu durum “karşılıklı aktarım” olarak tanımlanır. 

Hazan ve Shaver'e göre; bağlanma dört temel davranış örüntüsünü içerir. Bunlar; yakınlığı arama ve koruma, ayrılığı protesto etme, keşfetme etkinlikleri için anne/bakıcıyı "güvenli bir üs olarak görme ile birlikte destek ve güvenlik içinde " sağlam bir sığınak" olarak kullanmayı içerir(Hazan ve Shaver,1994, Akt.Karakurt,2001).

Bretherton'a göre de; yaşam tarzındaki ani değişimler sonucu hastalık ya da anne/bakıcının işten ayrılması gibi durumlarda strese yönelik anksiyete ve depresyon yaşayan anne/bakıcı çocuğa öncekinden farklı davranır. Sürekli terk etme ile tehdit etmek, öfkeli ya da kızgın davranmak, çocuğun bağlanma modeli ile olan ilişkisini yeniden gözden geçirmesine neden olur. Anne/bakıcının tekrar duyarlı davranışlar sergilemesi durumundaysa, çocuğun kendini değerli hissetmesi sağlanır. Bu durum yeni zihinsel bağlanma modelleri kurulmasını ya da var olan modellerin yeniden gözden geçirilmesiyle mümkün olabilir (Bretherton ve Munholland.1999)

Ainsworht’a göre ise;  anne/bakıcı ve bebek arasındaki bağlanma 3 şekilde oluşur. Bunlar:

1. Güvenli Bağlanma: Bebeklerin ihtiyaçlarının zamanında ve doyurucu olarak karşılanmasını gerektirir. Anne/bakıcı ile birlikteyken bebek odayı keşfetme davranışı sergiler. Yabancı birisi geldiğinde rahatsız olmayan bebek, anne/bakıcıdan ayrıldığında ise; kısmen ağlayarak, huzursuz olabilir. Yeniden birleşme durumunda da kolayca sakinleşerek, fiziksel ilişki kurma isteğini sürdürür. Bu durum “bebeğin sağlıklı özgüven duygusu”na sahip olmasını sağlar. Güven duygusu bağlanmanın özüdür(Güneş, 2016:25).

2. Güvensiz-Kaçınan Bağlanma: Bebeğin edilgen bir kişilik yapısına sahip olması kaygı ve gerginlik duygularının gelişmesine neden olur. Kaçınan bebekler; ortamda bulunan anne/bakıcı ile ilgilenmez hatta oradan ayrıldığında umursamayan bir davranış sergiler.

3. Güvensiz-Çelişkili Bağlanma: Bağlandıkları anne/bakıcı ortamdan ayrıldığında endişelenerek, ağlar ve huysuzluk yaşar(Ainsworth, 1985).

Birincil bağlanma figüründen ayrılma tepkileri; “protesto, umutsuzluk ve kopma davranışı” ile kendini gösterir. Özellikle anne/bakıcının gidişi, kaybı ya da korkutucu herhangi bir şeyle karşılaşıldığında biyolojik fonksiyon içgüdüsel sosyal bir davranışla otomatik olarak aktifleşir. Ayrılık kaygısı, bağlanma durumundan, özerkleşme durumuna geçiş yapmada görülen bir karmaşa durumunu gösterir. Annenin tekrar görünmesi, sesi ya da dokunması en etkili sakinleştiricilerdir. Ortama geri döndüklerinde ya ona sımsıkı sarılır ya da küserek kızgınlık davranışı gösterir. Bowlby,  bağlanma sisteminin amacını yakınlık ile birlikte duygusal olarak uygun ve duyarlı bir bağlanma figürü ile açıklar(Bowlby.2013: 9-11).

2.2.1. Bağlanma Figürü Dinamikleri

Bağlanma figürü dinamiklerinin fiziksel çevre, anne/bakıcı etkileşimiyle davranışsal olarak gerçekleşmesi “içsel çalışma modellerinin çocuklukta oluşumu” ile formüle edilir.  Bowlby, iç model fonksiyonunu “beyindeki bilişsel haritalar” olarak tanımlar. Bu çerçevede “belirli hedeflere (bağlanmaya) nasıl ulaşılabileceğine ilişkin tahmin yürütmeye yardım eden bilginin aktarma, biriktirme ve işleme” sağladığını varsayar. Bu varsayım “ her bireyin sahip olduğu iki çalışma modelinin sırasıyla organizmal model ve çevresel model olduğunu” ifade eder(Bowlby.2013: 12-13).

3.  Bağlanmanın Nörobiyolojisini Değerlendirme

            Freud (Freud, 1925) “psikolojide güvenli görülen içgüdüler teorisinden başka acil bir ihtiyaç yok” savıyla bilinçdışı faaliyetlerin biyolojisiyle ilgilenir. “Alternatif içgüdüsel davranış modelini” bağlanmanın kendini korumayla ilgili içgüdüsel bir davranış ve genetik donanımla erken dönem çevre etkileşiminin sonucu olduğunu açıklar. Kontrol sistemini nörobiyolojik fonksiyonların uyarılma durumuyla limbik sistemde organizmanın durumları değerlendirme ilişkisiyle “nörobiyolojik kontrol sistemi” olarak ifade eder. Bu yaklaşımı Joseph (Joseph.1996) ise; “duygusal beynin kıdemli yöneticisi” ve özellikle duyguyla ilgili kontrolün en yüksek düzeyine etki eden orbitofrontal  korteks ile ilişkilendirir.

Ainsworth’a göre; (1967, s. 429) bağlanma açık davranıştan daha fazlasıdır. İçseldir. “Bebeğin annesiyle etkileşimlerinin, deneyimlerinin sonucu ile birlikte sinir sisteminin içine de eklenerek” var olur. Bir insanın nörobiyolojisinde yedi ile on beş yaş arasındaki periyotta, miyelinasyon ve hızlı bir şekilde gelişen limbik ve kortikol bağlantı bölgelerindeki olgunlaşmanın önemli olduğu görülür(Kinney vd. 1984).  Serebral korteksin limbik bölgeleri ise, on beşinci ayda anatomik olgunlaşma gösterir (Rabinowicz, 1979).

Bağlanma deneyimlerinin psikolojik açıdan etkileşimi; bebek ve anne/bakıcı arasındaki duygulanım senkronunun yüz yüze etkileşimi, doğrudan mühürleme etkisi, orbital alın korteksinin devre hattı, kortikolimbik bölgenin on iki aylıkken major olgunluk değişiminin başlamasıyla ikinci yılın ortalarından sonuna doğru gelişimin kritik periyodunun tamamlandığını gösterir. Dolayısıyla süreç, Bowlby’nin gelişimsel ortamın etkisine açık bir bağlanma ile kontrol sisteminin olgunlaşması için gereken sürenin paralelliğini vurgular. (Bowlby. 2013: 17). Bağlanma ile bağımlılık ilişkisi bağımlılığın aşamalarıyla anlaşılabilir.

                                                                                                                                                      Uzm. Psk.(Psikoonkolog)&Sağlık İletişim Uzm. Deniz Doğan

  1.  


https://newspdr.com/

Deniz Doğan

Uzm. Psikolog(Psikoonkolog)& Sağlık İletişim Uzm.

Binlerce Mutlu Öğrenciye Katılın!

Bültenimize abone olun ve en son haberleri ve güncellemeleri alın!