AKLIMA GELEN BAŞIMA GELİYOR
KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET
Tarihin derinliklerinde şöyle bir hikâye
vardır. Kral Oedipus, kâhinle konuşurken, kahin krala şöyle der : “Kralım siz
ileride babanızı öldüreceksiniz ve annenizle evleneceksiniz.” . Kral Oedipus bu
kehanetli bilgiyle yaşamaya başlar ve bu bilgi gün geçtikçe zihnini esir alır.
Kral yaptığı tüm eylemleri artık bu bilginin baskısı altında yapar. Zaman
ilerleyince kral, kehanette söylendiği gibi babasını öldürüp annesiyle evlenir
ve kehanet gerçekleşir. İşte bu “Kendini Gerçekleştiren Kehanet”tir. Kısaca
KGK…
İşte bu ve buna benzer örnekler 20.yy’da
Robert Merton’un dikkatini çeker ve 1949 yılında yayımladığı “Sosyal Teori ve
Sosyal Yapı” kitabında kehanet ve tahminlerin aslında yanlış yorumlandığını
belirtir. Yani kehanetler doğru da yanlış da değildir; ancak bu olasılık
insanın bilinçli ya da bilinçsiz hareketleriyle olanaklı hale geliyor.
Ortada başlangıcı belli ancak sonu net
olmayan bir kısır döngü vardır. Bu döngü bir kişinin, yaşanması muhtemel kötü
bir ihtimali belirtmesiyle başlar. Daha sonra kişi bu bilgiyle ve kehanetle
hareket eder. Örneğin bazı kişilerin eşlerine “ Beni ileride sevmeyecek ve
aldatacaksın” demesi gibi. Bu düşünce eşler arasında soğukluğa ve
iletişimsizliğe sebep olur. Yaşanan bu can sıkıcı süreç devam ede ede, gerçek
bir aldatılmaya dönüşünce kehanette bulunan eş; “Bak gördün mü dediklerim
çıktı.” der. Ve bu KGK döngüsü bir sonraki kehanete kadar devam eder.
Toplumumuzda gerçekleşen kehanetlere
örnekler şu şekilde verilebilir:
>Bir kişiye kırk defa deli dersen deli
olur.
>Sakınılan göze çöp batar.
>FB-GS derbi maçlarının FB
galibiyetiyle sonuçlanacağı kehaneti futbolcular arasında yayılması.
>Kötü bir gün geçireceğini düşünen bir
kişinin en ufak aksilikte ön yargısını haklı çıkarmak için bir kanıt olarak
görmesi. (Bak ben dememiş miydim? Dediklerim bir bir çıkıyor.)
Önümüzde yarısı dolu bir bardak varsa
sadece doluyu ya da sadece boşu görmek anlamsızdır. Doluyu ve boşu fark edip
doluya odaklanmak gerekiyor.. İşte burada telkin yöntemi devreye girer. Kişi
kendine iyi telkinler vererek olumluya odaklanırsa hayatında olumluyu görmeye
başlar. Çünkü yapılan araştırmalar gösteriyor ki; olumsuza odaklanınca beynimiz
biz olumsuzluğu kanıtlamak için tüm olumsuzlukları fark etmeye başlıyor. Eğer
olumluya odaklanırsak da beynimiz olumlu şeyler aramaya başlıyor. Bu güne kadar
gözümüzden kaçan tüm güzel ayrıntılar bir anda beliriverir. Tabi bu telkin
süreci sürekli olmalı.
Bir de toplumsal KGK’ler vardır. Ne
yaparsak yapalım hiçbir şey değişmeyecek, her şey aleyhimize olacak diyen bir
topluluk bu kehanetin esiri olur. Bu kehanet zihinlerdeki varlığı sebebiyle
kendini gerçekleştirme yolunda bulunduğu toplumun zihinlerindeki yarısı dolu
bardağı gün geçtikçe boşaltmaya ve tamamen boş bardağa odaklanmaya iter. İşte
bu durum KGK’ye dönüşür. Sonucunda da öğrenilmiş çaresizlik boyutuna varılır. )
Kendini gerçekleştiren kehanet
engellenebilirse yani pozitif kısma odaklanılabilirse kronik ağrılar, stres
bozukluğu, panik atak gibi bilişsel temelli hastalıkların önüne geçilebilir.
Bu nedenle bardağın boş ve dolu tarafı üzerine konuşurken boşu görüp doluya odaklanarak, yani eksikliği fark edip artılarla hareket etmek daha akılcı olacaktır.