AFET SONRASI GÖRÜLEN TEPKİLER NEDEN FARKLILAŞIR?
AFET
SONRASI GÖRÜLEN TEPKİLER NEDEN FARKLILAŞIR?
Afetler doğal ya da insani kaynaklar ile oluşabilecek
olaylardır. Afetler toplumun bir kısmını etkileyebileceği gibi toplumun
tamamını kitlesel bir şekilde de etkileyebilmektedir. Afetler kuraklık, deprem,
sel fırtına gibi olaylar sonucunda ortaya çıkabileceği gibi insani etmenlerden
kaynaklı olarak (savaş ve politik nedenlerden dolayı) da ortaya çıkabilir.
Ancak burada unutmamamız gereken şey, afetin yukarıda bahsettiğim olaylar
olmadığıdır. Bizim afet dediğimiz şey meydana gelen travmatik ya da büyük çaplı
olayların toplum üzerine yansıyan sonuçlarıdır. Yani bu noktada değinmek
istediğim şeyi şöyle bir örnekle betimleyebilirim. Örneğin sağlam şekilde
yapılmayan bir binanın deprem nedeni ile çökmesini ele alacak olursak, burada
deprem bir doğa olayıdır. Binanın ya da binaların yıkılması sonucunda
insanların bu durumdan etkileniyor olması ise bir afettir. Yani afet ile doğa
olayları aynı şey demek değildir. Öncelikle bunu bilmemiz gerekir.
Benim bu yazıda asıl değinmek istediğim nokta aslında
aynı travmatik duruma maruz kalan bireylerde neden aynı stres, kaygı ya da
somatik belirtilerin gözlenmediğini ortaya koymak olacaktır. Örneğin neden aynı
ailenin başına gelen bir deprem felaketinde bir anne, baba ve çocuk aynı tür
tepkileri vermiyor acaba? Bu yaşanılan afet sonrasında bireylerde meydana gelen
psikolojik ve fizyolojik tepkilerde farklılaşmanın 2 tür nedeni vardır.
Bunlardan ilki afetin etkisi ile ortaya çıkan nedenler, bir diğeri ise bireysel
farklılıklara dayalı nedenler olarak ikiye ayrılabilir. Haydi öncelikle afet
kaynaklı etmenler nelerdir hep birlikte inceleyelim.
Afet Kaynaklı Etmenler;
Afetin kaynağı:
Özellikle doğal ve insan kaynaklı afetleri ikiye ayırdığımız zaman bu iki afet
türü arasında insanları etkileyen bazı önemli nüanslar vardır. Özellikle doğal
kaynaklı afetler sonucunda insanların bu noktada bazı kanıları oluşabilir.
Özellikle dinin etki büyüklüğünün ön planda olduğu ülkelerde tanrının iradesine
karşılık işlenen suçlara ithafen meydana gelen bir olay, ya da yapılan
kötülüklerin cezası için meydana gelen bir olay gözüyle afetlere
bakılabilmekte. Böylece dini kabullerin desteği ile meydana gelen olaya kendi
içlerinde mantıklı bir açıklama bulabilirler. İnsan kaynaklı afetlerde ise
(savaş, göçler vs…) karşılarında olayın tetiklenmesini sağlayan ve
suçlayabilecekleri somut nedenler olduğundan bu olaylar doğal nedenlerle
meydana gelen afetlerden insana daha çok zarar verebilir.
Afetin Niteliği:
Genel olarak afet ile ilgili birçok özelliğin birleşmesi ile ortaya çıkan bir
durumdur. Örneğin afetin tekrar olup olmama olasılığının olması, afetten
etkilenen insan sayısı afetin niteliğini ve insan psikolojisini etkiler.
Afetten ne kadar fazla insan birlikte zarar görürse, insanların aynı deneyimi
paylaşmalarından dolayı süreç bir normallik kazanabilir. Afetten psikolojik
olarak etkilenme düzeyleri de aynı şekilde ters korelatif ilişki nedeni ile
düşebilir. Yine afetin bekleniyor olması ya da aniden meydana gelmesi ya da
afetin ne kadar süre boyunca sürdüğü ve devam ettiği de afetin niteliğini
etkileyebilir.
Afetle geçirilen süre:
Afetzedelerin başlarına gelen olaydan sonra verdikleri üç tür tepki vardır.
Bunlardan ilki şok sürecidir. Bireyin afetten etkilenme derecesi ne kadar
artarsa bireylerde görülen şok sürecinin de uzun sürmesi bir o kadar normal
karşılanabilecek bir durumdur. Bireyler bu süreçte hızlı unutma, çevresine
tepki vermeme, duyarsızlaşma, odaklanamama gibi tepkiler verebilirler. Daha
sonra tepki verme süreci başlar. Bu dönemde de bireylerde yerinde duramama,
kaygı, aşırı ağlama krizleri, tireme, sese karşı çok duyarlı olma gibi davranışlar
gözlenebilir. Bu noktada kişiler bazen süreç hiç yaşanmamış, kaybettiği kişiler
geri dönecekmiş gibi davranma eğilimleri de gösterebilmektedir. Son olarak
farkındalık ve yas sürecinde ise bireylerde ağlama, üzüntü, öfke gibi
davranışların yanında suçlu arama ya da olay ile ilgili durumlarla rüyalarında
hesaplaşma gibi tepkiler veriyor olabilir. Ancak bu dönemde bireyler artık
normal rutinlerine yavaş yavaş geri dönmeye ve olanları kabullenmeye başlarlar.
Bireysel Etmenler;
Afetten etkilenme derecesi:
Afetten etkilenme ile ilgili 4 tip derece vardır.
Birincil afetzedeler:
Afeti doğrudan yaşayan bireyler.
İkincil afetzedeler:
Afete doğrudan maruz kalmamış fakat çevresi ve aile yakınların olaya maruz kalması
nedeni ile olaydan etkilenen bireyler
Üçüncül afetzedeler:
Afetzedelere yardım etme amacı ile olaya ve olay yerine dahil olan bireyler
Dördüncül afetzedeler:
Meydana gelen olaya uzaktan veya sosyal medya yolu ile tanık olmuş bireylerdir.
Bu noktada olaydan en çok etkilenenler birincil
afetzedeler, en az etkilenenler ise dördüncül afetzedelerdir diye bir tanımlama
belki ilk görüşte yapılabilir. Ancak bireysel farklılıklar ve insanların
problem ile başa çıkma mekanizmaları birbirlerinden tamamen farklı olduğundan
böyle bir ayrım yapmamız doğru olmaz. 4 grup afetzede de birbirinden farklı
boyutlarda afetten etkilenmiş olabilirler. Ancak birincil düzeyde olaya maruz
kalan afetzedelerin olaydan en çok etkilenen bireyler olabileceklerini söylemek
sanırım yanlış olmaz.
Yaş: Yaş faktörü göz
önüne alındığında özellikle çocuk ve ergenlerin kendi kişisel ihtiyaçlarını tam
olarak giderebilecek düzeye gelememeleri ve olaylara ilişkin kendilerine özgün
problem çözme mekanizmalarını tam olarak geliştiremedikleri için olaydan
etkilenme düzeyleri yetişkin bireylere nazaran daha yüksek olabilmektedir.
Özellikle 0-3 yaş arasında çocukların bellek kapasiteleri ve bilişsel yetileri
tam gelişmediğinden dolayı afete ilişkin olumlu ya da olumsuz pek fazla mevcut
değildir. Sadece birincil bakım verenlerinin kaybı durumunda baz noktalarda
problemler meydana gelebilir. Ancak bu yaş grubunda zorlanma miktarı biraz olsa
da teyze ya da hala gibi başka bir bakım verene çocuğun alışma süreci çok
zedeleyici ya da uzun olmaz. 4-7 yaş aralığında ise artık bellek daha kuvvetli
olduğundan meydana gelen afet gibi durumlarda çocuklar olayları
hatırlayabilirler. Bu noktada bazı çocuklarda çok soru sorma, parmak emme, çok
fazla ağlama ve buna bağlı olarak kekemelik gibi bazı problemeler meydana
gelebilir. Ergenlik döneminde ise güven duygusu çok önemlidir. Ergenlerde buna
bağlı isyanlar ve aşırı bağlılık gibi durumlar meydana gelebilir. Uyku sorunları
veya okula kayıtsızlık gibi problemlerin baş göstermesi olağan olarak
karşılanabilecek durumlardandır. Bu yaş grubunda ergenlere sorumluluk verici
çalışmalar, güven duygusunu destekleyici ilişkiler sağlamak önemlidir.
Sosyo-kültürel geçmiş:
Sosyo-kültürel geçmiş afetten etkilenme ve yas sürecinde önemli rol oynar. Bazı
toplumlarda bireylerin afet sonrasında verdikleri duygusal tepkilerin
şiddetinde genetik yatkınlıklar, mizaç ve fizyolojik tepkiselliklerin rol
oynadığı söyleyen araştırmalar mevcuttur. Bunlara ek olarak ise toplumda dini
ve kültürel olarak sunulan ritüellerin de toplumsal olaylardan dolayı meydana
gelen stres yükünün atılmasına yardımcı olduğu söylenebilir. Örneğin Hindistan’da
ölen kişiler yakılmadan ve ölüsünün külleri Ganj nehrine atılmadan herhangi bir
yas ya da duygusal ritüel gerçekleşmez. Ölen kişinin külleri Ganj nehrine
dökülene kadar bireyler gündelik yaşamına devam ederler ve olay hiç yaşanmamış
gibi davranabilirler. Bizim toplumumuzda ise duygu herhangi bir şekilde ertelenmez
ve direkt bir şekilde yaşanır. Yine travmatik süreci atlatmaya ilişkin başka
bir örnek verelim. Şu an ülkenin ismini tam olarak hatırlayamıyorum ancak o
ülkede insanlar ölen kişinin yasını tam olarak yaşaması ve duygularının
katarsisini sağlamak amacı ile cenaze törenlerinde ölen kişilerin yakınları ile
ağlaması için insanların para ile tutulduğu örnekler de mevcut. Bu noktada
kültür meydana gelen travmatik olayların üstesinden gelmek adına çok önemli bir
destekleyici güçtür.
Ek olarak her bireyin bireysel özelliklerinden
kaynaklı olarak afetten etkilenme dereceleri birbirinden farklı nitelikler
taşır. Ancak bazı grupların afetten etkilenme düzeyleri daha yüksek olabilir.
Bu gruplara özel bir destek sağlanabilir.
Örneğin toplumsal cinsiyet konusunda kadınların
erkeklere nazaran toplumdaki güç dengesinde maalesef ki daha alt sıralarda olan
toplumlarda politik, ekonomik ve eğitim sebepleri nedeni ile dezavantajlı
grupların olaylardan daha çok etkilenebildiğini görebiliriz. Bu noktada bu güç
dengesizliği adına söylenebilecek pek çok parametre var. Ancak kısaca özetlemek
gerekirse; örneğin uzak doğu ülkelerinde bir felaket durumunda aniden olay
yerinden uzaklaşması gereken bir durum meydana gelse ulaşım araçlarını kullanma
konusunda hala bazı ülkelerdeki kadınların ehliyet alması ya da yanında bir
erkek olmadan araba kullanılmasına bile müsaade edilmemekte. Ya da bir sel
felaketinin olduğu bir ülkede kadınların yüzme bilmemesi ve erkeklerin yüzme
bilmesi nedeni ile kadınların yaşamlarını yitirebilecek olması gibi örnekler
verilebilir.
Yine toplumsal cinsiyet konusunda dezavantajlı olan
bireyler olduğu gibi göçmen olmaları nedeni ile de olaydan etkilenme düzeyleri
yüksek olan bazı kesimler mevcuttur. Dile yeterince hakim olmamaları ve sosyal
ağlarının ve akrabalık ilişkilerinin kopuk olması nedenine ek olarak ayrımcılık
gibi konuların etkisi nedeni ile de afetlerden sonra ekstra zor bir yaşantıya
maruz kalabilecek gruplar arsında bulunmaktadırlar.
Yine son olarak değinebileceğim özel gruplardan bir
tanesi ise LGBTİ+ gruplardır. Günümüzde yeni yeni hak ve özgürlüklerinden
faydalanmaya başlayan bu gruptaki bireyler için travmatik olaylar sonucunda
meydana gelen durumların üstesinden gelmekte bazı sosyo-kültürel ortamlarda
oldukça zahmetlidir. Örneğin LGBTİ+ bireylerin eşlerinin yasal olarak haklarını
kazanmadığı ülkelerde ayrımcılık, çeşitli şekillerde damgalanma ve taciz gibi
durumlar yaşanabilmekte. Bunların yanında ölüm gibi, kayıp yaşanan olaylarda
yasal vasi görevi görememeleri ve mirastan pay alamama gibi maddi açıdan zor
durumlarda kalmaları travmanın baş gösterdiği duygusal acıların üstüne hayatı
daha da zor bir hale getirebiliyor. Bu gruplar sağlık alanlarında ve çeşitli
hizmetlerden yararlanırken de çeşitli ayrımcılıklara maruz kalabiliyorlar. Kendilerine
destek verecek profesyonel bulmakta zorluk çekebiliyorlar. Bu nedenle göçmenler
gibi bu grubun da gündelik yaşamda bile dezavantajlı bir yaşam mücadelesi veren
bu grubun herhangi bir afet durumunda mücadele etmesi gereken problemler
katlanarak artmakta. Bu nedenle herhangi bir afet ya da travmatik olaya maruz
kaldıklarında dışlanma ve damgalanma korkularından dolayı yas sürecini ve
içlerinde biriken duyguların sağaltımını uygun bir şekilde sağlayamıyorlar.
Yine bu gruplara ek olarak yaşlı bireyler, bakım vereni olmayan çocuklar,
yoksul bireyler de bu olaylardan oldukça ağır şekilde etkilenmektedirler.
Bu yazımda sizlere afete maruz kalan bireylerin afetten
etkilenmesinde rol oynayan faktörlerin neler olabileceğini açıklamaya çalıştım.
Bu sayede aynı afete maruz kalmış
bireylerde açığa çıkan tepkilerin farklılaşmasının nedenlerini sizlere bu
yazımda biraz olsun anlatmaya çalıştım. Umarım sizin için yararlı ve
bilgilendirici bir yazı olmuştur.
Kaynaklar:
Travma Psikolojisi, Özgür Erdur Baker, İdil Aksöz Efe, Türkan
Doğan, Editör, Pegem Akademi, Ankara, ss.380-400, 2021
Levine, P. A., & Frederick, A. (1997). Kaplanı
uyandırmak: Travmayı iyileştirmek (Z. Çetinkaya, Çev.). İstanbul: Butik Yayıncılık.
Psikolojik Danışman Onur Çaycı
Onur Çaycı
2022 yılında Çanakkale onsekiz mart üniversitesi rehberlik ve psikolojik danısmanlık bölümünden mezun oldum. Aynı sene icerisinde tekrardan mezun olduğum Çanakkale onsekiz mart üniversitesinde PDR yüksek lisansıma başladım ve hala sürdürmekteyim.